1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
106
Okunma
Son dönemece gelmeden durdum. Vakit akşamüzeriydi ve ormanın gölgesi yola düşüyordu. Motorlu atımdan inip kurumuş otlar üstüne oturdum.
Susamıştım ama su yoktu. Şehirden gelirken aldığım birayı açtım.
Onu gördüm sonra. Aynı yerdeydi. Ayaktaydı ama Akdeniz’den esen sıcak güz yeliyle usul usul sallanmaktaydı.
merhaba dedim ona
merhaba dedi
ben gülümsüyordum
o gergindi
dedim neden
yaprak döküyorsun erkenden
eylül yeni geldi be
acelen neydi böyle
Başını kaldırmadan baktı. O bir meşe ağacıydı. Anladım, benimle konuşacaktı.
dedi konuşmadık mı seninle
hani bahar yeni geldiğinde
yağmur yağarsa ağaçlar yapraklanacak çiçekler açacak
yağmazsa dereler kuruyacak toprak tozuyacak
demedim mi sana
burası ıstranca eteği
bak şu kızılcık ağacına
meyvesi kızaramadan buruştu
bak şu elma ağacına
sararamadan soldu
muşmulanın yapraklarına bak
sap olmadan saman oldu
görmedin mi
bu yaz kuraklık oldu
dereler kurudu toprak tozudu
cümle mahlukat susuz
gök tanrı bize
damla yağmur bir yana
bakkaldan alıp
bir kutu bira bile getirilmedi
keşke yaprak dökmekle kalsam
soyunup çıplak olsam
kökten kurumasam da
bahara sağ salim ulaşsam
ne dersin abi
öyle dedi bana meşe ağacı
Utandım. Kalkıp yanına yaklaştım. Yarısını içmiştim, kalan birayı köküne boşalttım... Yeter mi? Yetmez elbet. Benden bu kadar, gerisini Tanrı düşünsün…
O da dedi ki bana; "Öyle faşist bir tanrının amına koyum!" Sövdü. Ben de demedim ona "Ayıptır sana." Demedim. Sustum sadece , tek o kadar, Ama meşe ağacı beni anladı. Ben de onu...
Tevfik Tekmen. 6/Eylül/2015. Koruköy
5.0
100% (1)