8
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1354
Okunma
- her sabah bilinç altımdan usulca çıkıp,
yüzümün parlaklığını silip kaçardı-
anlamıştım, üşüdüğümü hissetmediğini...
bir adım yok benim!
hiçbir isim yaslanmadı, benlik duvarıma
yüreğimden geçen her insanın
parçalı bulutlu sözünü
koltuk altımda taşıdığım, çantamın içine attım
hangi ağacı öptüysem, kökü kurudu
hangi çocuğun başını okşadıysam
midye kabuklarının içine kaçtı
oysa ki!
bende çocuk olmuştum bir vakitler
babamın ayaklarını yıkamamak için
inadımı omuzlarımda taşırdım
babamın kaşları bir bıçak gibi keskinleşirken
ansızın çıkagelen karıncalar
dayak yememem için kollarını sıvazlayarak
işe koyulurlardı
başımın üstünde kara bulutlar, gözdağı verip
içimi dışımı tehdit ederken
rutubetli bakışlarımın altından
acılarım kıvranarak geçti
gecenin esrarengiz sessizliğini yüzüme sürerek
aklımı ayazda bıraktım
topallayan atların başına iştahlı kurşunların girdiğini
tüyleri yolunmuş tavukların
yağli ellerle boğulduğunu
gördüm
kirli ellerimle dokunduğum ırmakların
dudakları uçukladı
bir adım olmadığı için
ölen her çocuğun ismini kucaklayıp
yüreğimin parmak arasına gömdüm
kötüyüm!
bir gece yarısı
delikanlı bir sokağın, teninde gezinirken parmaklarım
şakağıma sıkılan bir kurşunla, öldürüldüm
bir adım yok...!
günahım
öldürüldüğüm yerde, yedi yerimden bıçaklayarak kaçtı
tanrı, o sırada düş kurmakla meşkuldü
hiçbir günle aramda, duygusal bir bağlantım olmadı
hayatın her karesinde, saçımın bir telini bıraktım
uzuvlarım çürüyüp kokmaya başlayınca
son kareye bırakacak bir tel kalmadı
ve
tanrıya bu kadar yaklaşmışken
dudağımın en ince çizgisinde
aşkla koyun koyuna yatan ağırbaşlılığımı
tanrının gömlek düğmeleri arasında
harcıyorum
"su" dedi; günah
son nefesimde inat edip yerinden kımıldamayan
çığlığımın göbek çukurunda
5.0
100% (7)