10
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
1701
Okunma

Gökyüzünün hüngür hüngür ağladığı bir gündü
İp gibi sicim sicim döküyordu gözyaşlarını
Mazinin hazin kareleri geçerken gözümün önünden
Çıkıverdin karşıma resimlerden fırlar gibi…
Kalakaldık öylece
şaşkınca buluşurken gözler
Damarlardan akan kan hızla yol alıp
Ölçümü yapılamayan bir nabza ev sahipliği yapıyordu.
Biz değildik konuşan, yüreklerimizin sesiydi
Fısıltıyla karışan yağmur sularına artık…
Biliyor musun,
Yorgun sevdaların yansıması var artık, deniz gözlerinde
Zincirleri kıran hercai gönlünün
kirli ayak izlerini de görebiliyorum yüreğinde.
Kâhin gibi yaşanmışlıklarının kehânetlerini sayarken
Bir yandan da hayallerinin katili
zehri kusuyor çatlayan dudakların.
Altın sarısı saçlarını da, kar beyazı tenini de
Soldurmuş arsız yıllar.
Bir zamanlar şifa umularak tutulan ellerinde nasırlarla dolmuş,
Seni dörtnala aşka koşturan ayaklarında taşıyamaz olmuş,
yılgın bedenini
Bayram sevinci taşıyan gülücüklerinde uğramaz olmuşlar semtine…
Görüyorum ki,
yıkılınca yüreğinin rahlesi Kurumuş dallara benzermiş insan.
Bakma bana öyle imrenir gibi n’olur
Yok aslında benimde senden pek farkım
Sadece, Ne senden önce, ne senden sonra
Yalnız kalmadım ki ben bu bedende.
Hep beş kişi yaşıyoruz biz aynı evde
Dört soğuk sarı duvarım ve ben
Ben anlatırım, onlar inleyerek dinler
Onlar anlatırlar bende sessizce ağlarım bir köşede.
Sen; yaşayamadıklarımın vebâli
Ve suskunluklarımın asi hıçkırıklarıydın.
Kaderde, hayatın bir menzilinde kesişmekte varmış bak yıllardan sonra.
gönlüm kırgın, yüreğim yorgun
ve
kışım yakın olsa da, sen hâlâ aşkın kıblesisin benim yolumda
kimliksiz aşkların yorgun savaşçısı…
hoşça kal…
Şafaknur YALÇIN
Şiirime ses ve nefes olan sn.Mehmet Öksüzer beye teşekkür ve saygılarımla…
5.0
100% (18)