20
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
1568
Okunma

yoksulduk
yoksuldu sokaktaki bütün çocuklar
zenginlik gözümüzde zümrüdüanka kuşuydu
ona öyle kolay erişilemezdi
bir tüyünü bile koparamazdık
kuyruğundan tutupta
eski zaman taşlarının üstüne otururdu annelerimiz
kendileri masal iken masal satarlardı
kendimizden geçerek dinlerdik
padişahın oğlu sevgilimiz olurdu
bilmezdik kimlere yar olacağız
satıcılar gelirdi evlerin önlerine
bohçacıı diye bağırırlardı
bir şeyler alın güzeller derlerdi sonra
elleri bellerinde, saçlar baş bağlama
bazıları ağızlarında sakız çıtırdatırlardı
sonra da patlatırlardı, pazarlığın ortasına
erkekler iş dönüşü bir göz atarak kadınlara
ne çok oturuyorsunuz diye bir tafra yapıp
yukarı çıkarlardı evin tahta merdivenlerinden
o zaman toparlanırdı kadınlar
dürülür çantaya konurdu el işleri
okşanırdı çanta, tozu silkelenirken
ne güzel zamanlardı, on kuruşa halka yirmibeşe simit
sinemaya girerdik bir liraya, bazen de bedava
babamız belediyede memur ya
takardı önümüze belediye odacısını
götür bunları sinemeya koy derdi
sanki bize kocaman bir dünya bağışlardı
karanlık rutubetli havasına dalardık sinemanın
deli Acem karşıdan bize deynek sallardı
bağ bahçe çay kum bizimdi
cıvıl cıvıl bir güvercin sürüsü gibi
dağılırdık ağaçlara sulara
bir yerimiz kanarsa kül basardık
biraz ekmek biraz tuz yeterdi bize
türküler çağırdığımız dallar altında
biraz gök domates severdik
hayatı kurduğumuz küçük ülkelerde öğrendik
kendi kurallarımızı koyduk
hepimiz padişah, kral olduk
savaşmadık haksız yere
ağaçlar devirmedik
toprak vermedik
özgürdük
özgürdü ülkelerimiz
tek kusurumuz vardı yoksulluk
büyüyünce çaresine bakacaktık onun da!
8. 5. 2014 / Nazik Gülünay