15
Yorum
34
Beğeni
0,0
Puan
4701
Okunma

I/
değme gün dalında onca üzgün
neye yarar zirüzeber çığlığı
onulmaz yarasıyla çaresaz bîcanın
ateş mavim yârim sevgilim
elleri koynunda kaç âh’dır bir kadın
bilemedin mi nere gitse nasıl vatansız
ne etse düşleri ceset
boynunda hiçliğinin yaftasıyla
aynı göğün çocuklarıydık hani biz
kalp kalbe örülmüş aynı ruha sahip
birer Tanrı çiçeği mısraydık ömrü şiir kılan
beraber yürüyecektik aşk adım baharda ve kışta
unuttun mu yoksa deli balım
aynı anda ölecektik
kır süslenmiş saçlarımızla
üstümüze ansızın gül yağan asude bi’ akşam
içimiz dışımız gül dudak dudağa
ahh! peki niye
değilse yalan beni asla senimsiz koymayacağın
yokluğunun kör kuyularında yalım yas içinde
bırakmayacağın yaşayan ölüden farksız
öyleyse ne menem vazgeçiştir
nasıl muharrik hicran bu devasa
zaptedemem dağa taşa çarpan yüreğimi
dayanılır mı kan köpük böyle
yaşar mıydım sandın yalnızlığının ıssızında
cinnet boyu cinnetle beynim iflas
ciğerim orta yerinden kesik
sen ki
geçip gitmeyecektin bizden
eyy! Allah’ı Allah’ım olan yâr
olur muydum zannettin fimâba’d iflâh
söylesene neyinim ben
evet gözüm göl göl
yaprağıma düşürdüğün hazanla
artık şu fâni ömrümün ne hükmü var
ömrüm ki zaten
ne sahi tepeden tırnağa ne masal
fakat bu bir intihar
belki de sana giden yolun başlangıcı
başka da sebep aranmasın
zira sen beni tanırsın
gayrı ne dersen de
istersen affetme lâkin
yapamadım yapamazdım
canım eyy! canım yâr
şerha şerha kalbimle sürgit perişan
vaziyetim zifirî dip
ve bin beter ölmekten yaşayamazdım ki
cangüdâz gam içinde
...
II/
sustun da
canı sıyrıldı kelimelerin parmak uçlarından
söylesene hangi kitapta yazıyordu bu
hüzün üfledi şehrin gözleri
yandı nefesi ayakta tutan kuşlar
yandı toprak yandı su
kıyametti dehşetti yandım amma ne yandım
gece bildi gündüz
görmedin yittim başka
anlayamazdı o kahrolası ânı hiç kimseler
sustun da
maksadı alındı elinden hayatın
silindi dîdegânımın feri
sokaklarına çıkmaz yol levhaları taktı İstanbul
dokundu bencileyin naçar kalana
soramadım neden ah! neden
derin nevha mateme büründü tabiat
simsiyah bilinmeze mührünü vurdu
iki yakayı birleştiren ışıklı düğme köprüler
söyle bundan böyle
kim inandırır beni mutlu sonlara
artık gelmemek üzere
halatı çözülmüş uzaklaşırken limandan
o sefer yorgunu gemiler
sustun da
yaşamak kırıldı omurgasından
henüz şiirin memesindeyken vuruldu karanfil
lehçesi sükût bağladı kalemlerin
yerle yeksan oldu salkım söğüt
kahrımın meydanında yüreğimi kaç sınadı kaç
yağlı urgan yelkovanla ustura akrep işkenceler
ağlamak benimdi öteden beri
hatırla
sen hep gül isterdim âlemârâ kahkahanla
ki hep bu sebepten sahibiydim bütün mendillerin
sustun da
sürüldüm kendimden makhûr
çürüdü giryânımdan kök damar
bildiğim sadece seni çok sevdiğimdi ve hâlâ
haklısın derinleşti yüzümde çizgiler
yüzüm dedimse içimin aynası oyy! bağrım
zindan yıkım elemin anayurdu
hatmetmiş adımı peşin sıra keder
ancak buraya kadar
yeter yeter
Allahaşkına yetmesin mi daha
göçmüş ümidim meserretim
kaybolmuş gerçeğim
yeter
evet evet doğrudur
güzel yârim sevdiğim Tanrı çiçeğim
elleri koynunda âh kaç âh
ve boynunda hiçliğinin yaftasıyla
gözlerinin ormanından
yanaklarına su taşıyan kadınının
hasret tüten intihar şiiridir bu
ister şimdi
bülbülün türküsü gibi dinlesin garip anam
isterse
yaksın ardımdan tüm yosunlu sözlerimi arslan babam
varsın okunmasın selâm
eş dost kılmasın namazımı
sen de beni affetme istersen
ama yaşayamazdım ki nefesinsiz
sen ki en iyi tanıyandın beni
öyle değil mi
hâsılı kelâm canağızlım
kocaman şair telkiniydi Nazım’ın
Piraye’sini tesellisiydi
" yaşarsın karıcığım
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda
yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı" diye mektubunda söylediği
/ burada tam da burada
"acaba " demek geçti içimden de
dedim bile
"hey gidi Piraye!
acep senin mavi gözlü devin yanılır mıydı hiç
fakat yanıldı
yaram yeni değil
ve bin yıllar oldu dizlerimin bağı çözüleli
ancak o melûn acıya gark olduğum ân kadar
geberiyorum ızdıraptan be!
gittikçe çogalıyor kaburgalarımın ağrısı
eksilmiyor şakaklarımdan yıldırımlar
çok canım yanıyor Piraye
kaldı ki bundan sana neyse" /
sevgilim güveyim her şeyim
öyle zannediyorum değil eminim
Nazım’ı anlamak dağ gibi ustalık işi
yer gök derya hazinesi
yedi kıta on iklim
akıl ve yürek meselesi
gel gelelim
şu benim kafatasım içinde
az sayıdaki gri hücrelerimle
sinemin beher zerresi demesin mi
desin desin
düşünsene
meselâ yani
en fazla bir yıl sürseydi ölüm acısı
bugün milenyumun on dördünde bile
alışılıp da can içre yoldaşın yokluğuna
yaşansaydı şayet kolsuz kanatsız
yaşanabilseydi eğer kalbine âfitâb olansız
emin ol yeminle
yeryüzü cehenneminde
mumla aransa bulunamazdı sanırım bir can dahi
acıdan sehîm hâli ve yegâne sevdasıyla
yârine kavuşmak adına cânnisâr
sonra..
sonrası yok
utansın ölüm
istemem başka şey
ağlamasın bi’daha ağlamasın sonsuza değin
yediveren toprağında gülsün aşk
- heyy!
Allahaısmaladık hüzünİstanbul
merhaba şahanem merhaba
ben geldim bak ben işte Ay sarın
demeyecek misin "nihayet
hoş geldin meleğim merhaba
.
.
.
Sevinç USLU
(Ocak-iki bin on dört / Zürich )
"
her daim gurur duyup inanılmaz takdir etiğim
benim için kocaman bir aile çatısı niteliğinde olan kıymetli Edebiyat Defteri’me
sn. Edebiyat Defteri Yönetimi ve Seçki Kurulu’nun değerli ustalarına
şiire kalbini adamış tüm güzel insanlarla beni yeniden buluşturup
selamlaşmanın sıcaklığını yaşattıkları ve
sayfamdaki naçizane iç dökümümü güne layık gördüp onurlandırdıkları için
minnetle teşekkür ediyor
yürekten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.