37
Yorum
41
Beğeni
5,0
Puan
3138
Okunma

Zümrüdü Anka kuşu, Anka kuşunun efsanesi
Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur.
Rivayet olunur ki kuşların hükümdarı olan Simurg Anka Bilgi Ağacı’ nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg’ a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’ u bekler dururlarmış. Ne var ki Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’ un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’ un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.Kaynakwh: ZÜmrÜdÜ anka kuŞu
Ancak Simurg’un yuvası etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş güle olan aşkını hatırlayıp;
papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş
balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş" ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’ muş. Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
hoş bir çöküştü gamzen de ki sitemler
menkıbe büyüsü gibiydi doğrusu
oysa ki senin hükmün de
damla desen dökülmez ar damarlarına
gel boş bir beşik gibi beni salla “Ahsen”
çul tıkalı kalmış ar damarlarına bir görsen
en sonunda oturdu ya kanıma
taş koymadan duramadı değil mi?
felek (dünya) yine karıştı kader çarkıma
kısıp da sesimi göğün gürültüsün de
büzüm büzüm büzüldüm çekince de
senle yoksul olan halimle inlerim gidenlere
ve küçüğüm bir ateş bul yak ervahımı
ki kim öle kim kala öcüm de
hayat buysa
inişli çıkışlı yolları yordu bacaklarımı
kara bir kuşak bağlasın o kardeşin beline
al eline defi dön dönebildiğin kadar
yoksa yerin mi çok dar
zehir zemberek geri dön o zaman
ayrılık düğününe
ve ofla oflaya bildiğin kadar kepazeliğine
bir koşuda gidişte sen “Ahsen”
tut da getir dost denilen bukalemunu istersen
bugün tanla birlikte yeniden doğmakta şeytan
ellerim taşa mı değdi ne
kahrolası sanki püsküllü bir sultan
yokuşları da öylesine dik ki çıkarken
şaşırtır feleğini düşersen
yerin altı da bir üstü de fark etmez
olmayınca torban da iman
yüreğimi çalkalarken artçı vuruşları
midemi mi deldi ne bu nasıl acı
gelen de pişman gidende pişman
yıllar yılı gitmiş sormadan
gökle yer arası parıltılara gaz mı dayanır
göz bebeklerinden fırlarken ay ışıklarının dili
aynen karanlıklara boğulmuş yüzün gibi
naklen ayrışıldığımız bir an
zehir zemberek kaçıp da gitti zaman
eh hadi bakalım sen hoş gelesin “Ahsen”
hani hiç değilse bu dünyama
bir “aşk tortusu” bulacaktın sen bana
yok değil mi içmek için kana kana
vefalar güvenler zincirinden kopuk olan bu ortam da
eh ne yapalım eldeki ile yetiniriz artık
duygusuz ve ihlas’ sız yaşamı ben neyleyim
benim paçalarımdan mertlik damlar
istersen yüreksiz aşkları şah damarım da yoğurup dur
istersen sevgi denilen hikmeti gelip kalp pınarlarım da doğur
güzelim gözler belki bir gün açılır arıyla
görelim o zaman vuslatın bebelerini çocuksu ruhlarıyla
sen ki bir meleksin kaldır kötülükleri de görelim
anlat bana doğru nedir eğri ne hadi söylesene “Ahsen”
mazbut bir insan mı güçlüdür
yoksa hâkim olan mı dünyaya
ya işte öyle tamah yükü çok ağırdır
bu dünyaya benzemez o tarafmutlak tanı
yaşadığını sandığın rezillikten kurtulmadır ölüm
o tarafta var olmanın biçilir kaftanı
amelimizdir payımıza düşen
o öyle bir aydınlık ki aş bil onu bandırır hikmeti
o öyle bir aydınlık ki korkunç bir cehennem eder kıyameti
o öyle bir şeydir işte hakkındır senin bahtın da pişen
ancak odur seninle gelen makbere
ben senin o ahu bakışlarına küsüm bu gidişte
hala bana aşkı getiremedin mi “Ahsen”
gel artık bu gece takımlara ayrılıyor bedenler
sen de ziyaretçim ol ışık demeti heceye
manzume gibi duyguları yoğur hak yolun da
sitem ’sel masal gibi an
zehir zemberek gibi geçip gitmeden zaman
İğneleyip durma sakın
ki ben olursam hakka yakın
ki ben onun ipine sarılarak yaparsam akit
ki sen o zaman da mutlaka gel bana “Ahsen”
aşk ne ki takıl ki kavuşasın aşktan da yücelerine
gel ama geleceksen de geç olmasın vakit
geleceğin varsa Hakkı göreceğin de var desem
gelir misin sen itikatla Zümrüdü Anka’nın tüylerine…
(28.10.2013) AZAP…
5.0
100% (37)