0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
686
Okunma

yaz ovaları diğer renklere bırakıyor:
Gökyüzü soluk mavi, bir avuç mor yıldız
Boş kaldırımları yıkayan yağmurlar
Solan aynı ülkeler değil yanlızca zaman eski
Yolculuğa davet ediyor seni ;
etinin henüz güngörmemiş itirafları
Yazmak bir pazar günü ki doğa sonsuz deviniminde
Bir sonbahar öğleden sonrası yada
Yarım ağızlı bir hikaye
Yanlızca metalin kağıdı örselediğini varsayıyoruz :
ve bir karınca ordusu hummalı bir uğraşta
tekil seriliyor masaya yemekler
Sadece bir top aç beyaz kağıt kollektif
bir kuzgun, sıcak buluyor teninde mermeri
Yada kar altında kalmış Keçe Kurdan
bir tavşan leş kemiriyor rüyasında
Ve bir domuz, çığlık çığlığa başka bir domuza isim arıyor
Ayaklarının altında karınca ölüleri
Ve sürekli kusuyor bir olan adam
Kuşlar yakerken zafer çığlıklarıyla Gezi Parkını
Güçlü yangın gecede İstiklale kırılıyor önce
Çapulcu çocuk; Korkma, sönmez ..... ; yeni şeylere yeni adımlar, isimler bulmak lazım değilmi; siktir et pezevengi!
yanlızca masallar türkiyeyi olması gerektiği gibi ve sanki bir anlamı varmış gibi yansıtırlar
Yada bir adam verebilmeli dostuna Ana dilinde selamı
Diyorum ki :
Eğer gidersem uzağa giderim
Ve pişman olmam asla.
Odalar karmakarışık kelimelerle dolu :
özlem, yüklem ve virgül
Diz üstü
Ve şakaklarım kaybolan hafızalarla dolu
deniz üzerinde görünmez bir güneş,
güller sazlıkta
zorlu bir rüzgar
demir gibi soğuklar
ve bir uçurumda güvercinler
sessizce yalan söylüyorlar
Bir türkü vijdanının sonuna götürüyor seni ;
Ne zaman öldü gülümseyen yüzler
Kadifeden kelimelerle çağrılanlar Çanakaleye,
şu korku ve fısıltı değirmeni gibi artık kelimeler
Ezilmiş sonsuzca hafızası çiçeğin
En iyisi susarak özlemek ama
Aniden ortalıkta beliriyor öfkeler
Kalın ipek hardal sarısı altın ve mineral bir şafak
Acele şeyler söylüyorlar
Bir çizgi, bir karakter, kusursuz kanatları
diyorum ki;
Elleriyle geçerken kadın istemsiz dökülür yanakları yere
Seslerine kanatlarının
Albatros tuzlu ipekten terli elbiseler örüyor
Saplantı ki akşam noktasına ihtirasın
Dalları tıraş ederken köpüğü rüzgarın
Çiğ kırlangıçlar gibi kurtların dudakları mayhoş ;
Kış! kekre
Sokaktan politik yalanlar sızıyor
Evlerin tersine kırağı üzerime
Alevi bir cümlenin sudaki gölgesi
Burda mesela ailevi de olabilirdi özne, neden sanki bölüştürdüm sıfatı ikiye
Mavi yada kahverengi renk değiştirebilmede
Arzuyla uyanıyor gözlerimiz
Gizemli biri şaşırtıyorsada yeniden
Acıyla yumuluyor gözlerimiz
mesela;
Posta görevlisinin karısının fırtınada gözleri
Ve postacının yorgun omuzları kendisinden önce giriyor eve
Kadının gözleri harman yeri buğday ve mısır
Ev soğuk, üşüyor karınca
Çünkü adalet! İ yanlış biliyor adam
Bütün merdivenlerden indikten sonra
Karanlık bodrumdan yüz metre daha aşağıda
Kör, sağır yeniden ve ham kelimelerle
Eğiliyorum sessizliğine bir hasat yerinin
Karaağaçlar kahkaha ile gülmede
Gözleri mumlu hastalar,
güneşte oturuyor.
Adam olmanın derecesi
Taşların üzerine de tuz koyabilmekte
Kalbini düşünmeye mani olamıyorsun ki
Başka birinin göğsünde
Neyse ki, Kürt, Alevi olmak doğal bir afet
Parmağın sıcaklığı kılın üzerinde
Rengin başka bir numarası
Çok güzel ve çok sessiz olmak
Rakkas kırıyor dizlerini
Dogrulmak yeniden mümkün olsun diye
Toprak yoğun kokmaya başlayınca
Ve isyan ulaşır doğaya
Mükemmel havalar ve acılar
Aynı akışkanlıkta
belleğimde sesler var
asla duyamadığım
çığlık katsayısı yoğunluğunda
küfreder gibi gelmişine geçmişine
senin....
5.0
100% (2)