1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
720
Okunma
sen sefil olmadan canda
pir-i şahın huzurda
derde derman olandır
cümle alem bilsin diye
arş-ı yedi kez dolaşandır
gül gül ile bir olur
bereket dua ile
hüsnü cemalinde vuku bulandır
sine-i bahçemde ateş sönmez yanar
bu vuslat böyle uzar gider
gönül durmaz Rabbe dua eder
zikir-i ala ile dost kal diye
ben bir abdal veliydim
hal bilmeze köleydim
çölden çöle azap içinde
gece gündüz gezendim
tüccar beni satın aldı
azad etmedi derde saldı
türlü türlü cefa werdi
vakit ne çok uzundu
bir pir-i şahım vardı
adı Abdülkerim bin cabbar’dı
Esmaül Hüsna’yı öğretendi
gönlüme şifa ile nur verdi
dergah dergah üstüne kurdum
pir-i şahım Mekke’de vefat etti
cümle dergah doldu taştı
nur-u cemali ne güzeldi
zaman geçti su gibi aktı
Mısır’a vardım içimde har ile
halkı gördüm zulüm içinde
hazreti hatice vefa içinde
kavmine kul köle olandı
zalime aman dilemeden
Rab ile niyaz içinde
sabırı takva edendi
bende ömür uzun sürdü
türlü türlü cefayla doldu
gönlüm bir tek sende olandı
vuslatı har içinde bilendim
şimdi iki alem arasında
bir gelir bir giderim
vuslat uzundur bilirim
sana zikri telkin ederim
ayrı kalma candan diye
seni sükuta salarım
gör sine-i bahçende öten bülbülü
Yusuf’u aşk ile perişan olanı
pirlerin şahı pirini
arş-ı alemde alemler içinde
beşer-in bir gün göreceği
senle ikrar içinde olduğu yerde
ibadet içinde kusur eyleme
canda canıma zulüm etme
şah-ı şan içinde olan sultanım
Hak’kı divanda beni rusvah eyleme