1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1512
Okunma

Bulmaktı niyetimiz kaybettiğimiz özümüzü
Aramak, bulutsu bakışlarımızda giz düşümü
İzbe yolların karanlıklarında kaybolan bendim miydim sadece
Öyleyse günaha bu kadar teveccüh niye
Düzen şimdi mi değişmişti, yoksa böyle miydi evvelce de
Kim bilir bundan da kötüydü belki de…
İnsanlığın gündüz gözü yolunu kaybettiği bir zaman,
İplik iplik nur oldu indi Kur’an
İnsana dair ne varsa olduğunda yerle yeksan …
Nefesi boğan bir istek gelir, günü geldiğinde
Günahlar yankılanır mabedi boynuna asılı ilmeğin düğümünde.
Her nefes ilmek ilmek sıkar boynunu son nefesinde
Sallanır ruhun günahkar bedeninde.
Günahkâr olduğunu bildiğin halde
Günahsızlığı yazmak, riyakârlık değil miydi
Susmaktı belki efdal olan ama susmak da bize ağır geldi
Konuşsan ar gelirdi dünya, sussan dar
Ciğerde solan yankılı nefes, sanırsın körüklenen har.
La mekân mıydı bu cana gerçek memleket
Bu yüzden miydi daraldığımızda mekansızlığı özlemek.
Her yerde ya da hiçbir yerde olmak.
Var olmak ya da yoklukta kaybolmak…
Her daim ikilem.
Müşrik kimdi şu halde
Arada kalan mı, arafta konaklayan mı?
Kaç ve göç arasında mı tükenecekti ömür.
Sebepler sonuçları doğuruyordu
Sonuçlar sebeplere gebe.
Önce gündüz mü yaratılmıştı yoksa karanlık gece.
Dairenin başlangıcı nerde?
Canlı ruhların ölü bedenleriydik
Zihnimiz, bilinen bilinmezlikleri kemiren kurt.
Yenmekle tükenir değildi bu yurt.
Bilinmeyen,
Çözülmeye namzet bir bilmece
Epi topu bir kaç hece.
Peki, öyle miydi gerçekte.
Cümlelerim kavrulur bilinmeyene düşünce
Sığ düşlerin yamacından düşerim hatıralara sarılınca
Giz’e bürünen karanlık bakışlarında korkak dehlizler ürpertir
Titrek nefesimle, cadde dolusu dört duvar bakışlar eşliğinde
Yüzsüzlüğüme bakarım
Her bir karenin seyri nice hüzünlere gebe.
Naciye ÜRÜN-Serdar ÖZYANIZ