9
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1932
Okunma

sevmenin seni deli deli,
hayli ağırdı bedeli;
apansız gidişinle
gül gül damladı yüreğim…
çağla çiçek dallarına
arılar konar
gün boyu vızıldardı
oysa şimdi
gökten taş yağar gibi
gözlerinden kayan yıldızlarca
saçılıyorsun gecelerin sofrasına
dağılıyor gül yüzün
kaldırımlarda paramparça,
yıldırımlar çakıyorsun kafamın tasına
yedin,
bitirdin beynimi
yitirdim gözlerimi kan çukurlarında…
ne çok severdim seni
en karanlık gecelerde
pusulasız yüzerdim sevgi denizinde
korkusuzca demirlerdim
en derin koyların diplerinde…
oysa sen
yüreğinin potasında
acımasızca eritip sevgi zincirlerini
gittin, ilkyaz yellerini biçtin ellerinle…
gonca bir güldün
feleğine mi küstün
güneşime mi tahammül/süzdün
testereye döndü gül dalında diken…
peribacalarında periler cinler
alay etti benimle
takılıp kaldı gece
hep aynı hece; gül, gül, gül
dansları hep seninleydi
gece ateşinde buram buram
hasretin sardı ovaları dağları…
yüreğimin atış seansları
sanki kırkıncı piyade alayı
talim üstüne talim,
dikenli tellerde alçak sürünme
askerlik hatırası
mavi göl’ün kıyısında yüreğim
kırmıza güle direndi;
avcı taburu üçüncü bölük,
öldüm öldüm dirildim
burnumun dibinde yüzün;
gül esansları…
turkuvaz sularda
hep seni anımsadım
ibrişim teninde suların
ince uzun bir kuğu,
nilüferler çiçek açtı seninle
ay gecede salınıp durdu,
kıyısında mavi gölün
gecenin dibinde
hoyrat dallarıyla salkım söğüt
elin oldu, gelin oldu…
zaman henüz erken
ama
tam bir hazan mevsimi şimdi
salkım söğüt sulara dökülürken
yağmur yüklü bulutlarla
bir kara sevda savruluyor gönlümden
ve bir türkü tutturuyorum
‘’yeşil başlı ördek olsam
sular içmem gölünüzden’’
belli ki yağacak az sonra
rüzgarların önünde
başı boş bir kayık gibi
dönüp duracak bir adam
evin yolunu yitirmiş
” bir o yana, bir bu yana ”
sarhoş misali sallana sallana…
gelir mi geçen günler geri
nazlı bir gelin
filizi yeşili bir entari giyer de
uzatır mı salkım söğütlerce
dal dal ellerini,
düşer mi suya örüklerin,
birleşir mi dağ yollarında
güzelleri yörüklerin
ve ben mavi göl’den
mavi boncuk takar mıyım sana,
yel estikçe efil efil
salkım söğütlere dönüp dönüp
endamınca, bakar mıyım dallarına?
kanat açıp özgürlüğe
beyaz bir güvercin gibi uçuruyorum sana yüreğimi
ben sana gelince
uçar mı serçeler, kumrular
kanatlanıp sürüsüyle gözlerinden,
yoksa yiter mi umutlarım gökyüzünde ?
gezdiğimiz kıyılarda köpük köpük
ağarıyor sanki saçlarım;
akşam alacasıyla çökersin yüreğime
gül yüzünün hüznüyle kırık dökük,
neden diye sorunca güneşe,
suçunu bilen bir çocuk gibi kızarır yüzü
örtünür yorganını gecenin
çekilir erkenden gece uykusuna...
…
kanatlanıp hüzünlü bulutlarla
rengârenk bir kuş uçar
gonca bir gül düşer sulara…
geleyim desem sana
ne kayığım var ne küreğim
giderken götürmüşsün
ellerinde kalmış yüreğim…
sızlıyor içim
kan sızıyor gül dikenlerinden
yine de gülümseyeceğim
seveceğim gülümü
gözyaşlarımla suladım onu ben;
o hep vardı, hep de olacak
senede üç yüz altmış beş gün
üç yüz altmış beş
gül basılacak takvimlerde,
evlerin duvarlarına asılacak
gül/erek başlayacak herkes güne
doğarken gün
yaprağını okşayıp günümün
mavi göl’ün kıyısında
salacağım sularına salkım söğüdün…
Şaban AKTAŞ
10.07.1997- Eğirdir Gölü
Foto:www.fotocommunity.de/search?q=Schwanen&index=fotos&options=YToyOntzOjU6InN0YXJ0IjtpOjA7czo3OiJkaXNwbGF5IjtzOjg6IjE1ODgxNDk4Ijt9/pos/12
(*) Ahmed Arif