4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1048
Okunma
Yere düşen bir kağıt parçası kadar
olduğun için di bugün burada bulunmam,
kendi yaptıklarımın anlamını çözmeye çalışırken
yürüdüğüm yok;
olmayan yollar da
kendi başıma olduğumdan daha yalnız.
Dağları seyrederken
uzakta olmanın anlamını kavrayamadığım kadar
hiçbir şeyi ayrımsayamıyorum,
seni düşünmekten,
sadece seni anlamaktan
çıksa idim yola
bildiklerimin tüm sırlarını katıp;
hiçbir acı duymazdım,
yalnızca olduğum kadar
seni bildiğim için
bulutların üzerine çıkmaz
yaşanması gerektiği kadar yaşardım.
Düşünme;
diyemem
hiçbirşey istemeden.
Kaldığım gibi olduğum dan
sabahın olduğunu gördüğüm
sonra sırların içine
seni katıp
uykusuz gecelerde
aşkı çözmeye çalışmazdım.
Gözlerin
aahh! gözlerin
bildiğim hiçbirşeyle aynı değil,
alışamadığım bir sürü acının
ve sadece bir sessizliğim çığlığı.
Saclarının kalıntıları
hüzünlü bir sokak lambasının
ışığı ile oynaştığı gece
ay yok.
Sen bil isterdim
yürüyüşündeki endamın
çığlıklarını duymasam da.
Başının üzerin de beyaz yüzlü bir ay
olduğu gece
kararmaz dünya
yüreğimin sınırsız kederlerin de.
Sonra istediğimi hatırlamam
ama yinede böyle kalamam.
Özlemekten korkarım
kara bir nasır gibi
oturduğun da yüreğime
tutuşur bir alev
ince bir dumanın sırlarına katılıp
sessizce yok olana kadar.
Her yok oluş
bilinmez bir başlangıç içim
yeni umutlar doğurur.
Biter yine gece
sabahın alaca karanlığın da
dünya ya gelen bir bebek gibi
şafağın ilk ışıkları ile.
Sana yazdığım için
tüm bunlar
hasretten arta kalan
yürekler anlar.
Ve sonra kim bilir
kalır bana
yaşanmış
o güzel
unutulmaz anılar.
31 AĞUSTOS 1994
Nihat BAĞCI