0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
875
Okunma
Yürüyen ayaklar doldurmuş
eski ayakkabıları
düşünceler mey misali
kafatasında yaşlanırken
parmak ucundan okuyan gözlerin
kırpılır güneşe.
Rüzgar sallar ölüme
gönderilmiş çocukların
bir zamanlar oynadığı boş salıncağı.
Değişmeyen derisi sırtında
bekler durur arkadaşının ölüm haberi
kulağına değecek endişesiyle.
Ağaca asılı mezarda
saat sesiyle oyalanır
zamansız ölünün
kulakları.
Birbirini hiç görmeden
sesleriyle öpüştüğünden
susayan sevgililerin
şarabı bu...
Hiç görmeden denizi
hiç duymadan sevgili sesini
hiç koklamadan vapur güvertesini
hiç tatmadan kadın ekmeğini
hiç sarılmadan dostuna
hiç aç yada tütünsüz kalmadan
hiç sevmeden herhangi bir şeyi
bir merhaba bile duymadan geçiyorsa günler
ne anlamı var yaşamanın
ya da ölümlerin?