0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
926
Okunma
Hepsinin tarzı vardı.
Giydikleri elbiselerden
ayakkabılarına
tıraş olurken
sabun köpürtmek için kullandıkları tahta fırçaya kadar
hepsinin bir havası vardı.
Ayna karşısında ıslık çalarak tıraş olmalarının bile…
Paraları yoktu ve çoğu üniversite eğitimi almadı
ancak her konuda pratik ve bilgiliydiler
çünkü beton sağlam dökülmüştü.
Yoksulluktan, hastalıktan hiç şikayet etmediler.
Yapmaları gerekeni biliyorlardı.
Bir aile kur ve işe git.
Hayat basitti onlar için.
On yıllar boyu her sabah erken kalkıp
gittikleri zor işlerden
akşam karanlığında yorgun gelince
bir ev sahibi olamadıkları için
asla dert yanmadılar…
Ve gariptir hiçbiri delirmedi…
Sanki bilmediğimiz bir şeyi biliyorlardı...
Çınlayan anahtarlıkları ya da ayak seslerinden anlardık
eve yaklaştıklarını.
Görmese bile herkes babasını ayak sesinden tanır.
Ayağının şeklini almış o eski makosen ayakkabıları
boyayıp fırçalamaktan asla vazgeçmediler…
Ve çocuklarından…
Sevgi konusunda mesafeliydiler
sarılmasalarda bilirdik bizi sevdiklerini…
Koltuklarına oturuşları ve deri terlikleri
gerektiği kadar ciddi görünmelerine
yetiyor,
evi dengede tutuyordu…
Bayram ve yılbaşı alışverişlerini
ve diğer bütün gelenekleri taşıyan eski kafalı
tarz sahibi adamlar şimdi saflardan çekildi.
Bıraktıkları hüzünlü boşluğu doldurmaya
çalışan etrafımdaki yeni babalara bakıyorum
çocuktan farkları yok.
Bir nesil yok oluyor
ve en kötüsü bu yok oluşu
izlemek zorundayız
daha önce babalarımızın
yaptığı gibi…
5.0
100% (1)