1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1352
Okunma

O Miğfer
Belindeki palaskanın
Dalında asılı duran
Kana susamış kasatura
O postallar
Soğuk tenli tüfeklerin
Namlu yatağında uyuyan
Kurşunlar
O parmaklar, o tetikler
Tetikte bekleyen
Gözler ve yürekler
Derme çatma mevzilere
Mevsimsiz tohum gibi serpiştirilen
Babalar, oğullar, eşler
Alnının çatısından sızarak
Göz çukurlarına damlayan kan ve ter
Savaş işte böyle bir şey…
Mevzideki adamla
Aynadaki adam, sen değilsindir
Tetikteki parmak seninki değildir
Nişangâhtaki sessiz göz
İzdüşümündeki cansız bedene kıyan yüz
Sen değilsindir artık
Cephede bir can pazarı
Geride doğduğun köy
Teneffüs zili çal(a)mayan okul
Camını çerçevesini indire indire
Büyüdüğün ev, komşuların
Kimisi tok, kimisi aç ve yoksul
Mezarını bilmediğin baban
Ölmeden birkaç gün evvel
Bahçeye birlikte ektiğiniz
Çeşme altı yaygını, mis kokulu naneler
Annenin sabah kahvaltısında
Sofraya şiir gibi yazdığı, neler neler
Gözün cephede, kulağın sevdiklerinde
Sevdiklerin kim bilir nerelerde?
Savaş işte böyle bir şey…
Can dayanmaz
Hiç bir can ışığının sönmesine
Yürekler, ateşten ırmak olup
Akar ona, ötekine, berikine
Hele bir de sıra geldi mi seninkine
Neylersin dağı, taşı, türküyü
Savaş, yavaş yavaş bedenine yayılır
Her şey daha yeni başladı sayılır
Mevzideki adam sen olursun
Aynadaki sakallı cani sen
Her bir kurşunun yere yıktığı
Canlara kıyan sen, hep sen
Artık savaş senin, kavga senin
Ant içtiğin kin senindir
Hayat, ölüme içtiğin yemindir
Kör bir orak gibi biçer yıllarını
Sonrası vicdan muhakemesi
Aynalara mahcup bir çift göz
Anılara fısıldadığın bir tek söz
KEŞKE!
Savaş işte böyle bir şey…
İsmail Boyraz
5.0
100% (1)