0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
897
Okunma
Kısa süre limanda çalıştım.
Karaköy ve Kabataş.
Kruvaziyer turistler
İstanbul’u gezsin diye oradaydım.
Salı ve perşembe günleri
sabahın 06.00’sında
Kadıköy’deki evden çıkar
Üsküdar’da servise biner
ve limanda
deney tavşanı gibi bekleyen
kırmızı tişörtlü yirmi
gönüllüyle buluşurdum.
Ekim ayında bile serin olur
İstanbul sabahı
dalgalar şaplak atar
pembe sis içinde bekleyen
limanın kıçına…
İlk önce gruplara ayrılırdık.
Birinci grup
sayıları yüzü bulan otobüs ve midibüslerin
koltuklarına tanıtıcı broşürler bırakırdı.
Bendeniz bu grubun içindeydim.
Sıraya dizilmiş çelik yığını arasında
elimde liste ve taşıyabildiğim kadar broşür
labirentte fare misali(peynir yada bir çıkış yoktu)
bir otobüsten diğerine ine çıka,
her koltuğa bir tane bırakırdım.
Kondisyon gerekiyordu.
Hele akşamdan kalmaysam
onuncu araçtan sonra hafif bir başdönmesi belirirdi.
Sonra saate bakar, devam ederdim…
Bazen araç kapıları kapalı olurdu.
Birde şoför aradım o kıyametin içinde.
(Acemiler şoför arar. Çünkü kapıyı dışarıdan açan düğmenin yerini öğrenince şoför aramazsın)
Nefes nefese
sırtım ıslak
kan ter içinde
elimde İstanbul’u tanıtan renkli broşürler
dünyayı kurtarırcasına koşarken
“Kendine gel! Şu haline bak! Komik görünüyorsun.” Diyerek kahkaha atar yavaşlardım.
Sonra işimin ne zaman biteceğini sorardı telsizden hıyarın biri.
“Sikiyim geminizi. Telsizi sikiyim.” Diyerek işi tamamlardım.
Diğerleri gemi huzuruna kırmızı halılar serer,
araçların yerini ayarlar,
rehber ve yolcuların
kullanacağı mikrofon
kulaklık gibi şeylerle ilgilenirdi.
Saat 09.00 gibi hazırlık ucu ucuna yetişirdi.
Yolcular,
uykularını almış
kahvaltı yapmış
basur sorunu çeken
altmış yaş ve üzeri insanlar
romatizmalı eklemlere rağmen
sağlıklı görünerek
karınca yuvası gibi bir şeyden
dışarı çıkardı.
Yaklaşık bin kişi.
Onların ağır hareketlerini izlerdik.
Herkes doğru araçlara, doğru koltuğa yerleştiğinde
iş bitmezdi.
Bize başka görevler verilirdi.
Buluşma yerleri,
Ayasofya ve Topkapı önünde standlarda beklerdik.
Ben sarayın harem dairesi girişinde duruyor,
yaklaşık beşyüz kişinin biletini dağıtıyordum.
Öğlen ekmek arası birşey verirlerdi.(Doyman için değil günü tamamlaman için)
Sonra beklemeye devam.
Bir ambulans Topkapı girişine yakın beklerdi.(Bizim için değil misafirler için)
Akşam altıda
beyler ve hanımlar gemiye binerken
biz limanı eski haline getirir
ve günlük yevmiye için şirkete yürürdük.
Genç kızlar ve oğlanlar
kırmızı tişört içinde terli,
gözler yorgun,
ayaklar şiş,
günlüğü seksen liraya
bir sonraki gemi operasyonuna isim yazdırır
gerçek hayatlarına
oldukları kişiye dönmek üzere
şirket kapısından farklı yönlere
giderlerdi.
Kadıköy vapurunda
diğer sessiz yüzler arasında otururdum
manzaranın tadını alamıycak kadar uyuşmuş ruhumla.
Yalnız olmadığımı bilmek acımı hafifletirdi.
Yada buna inandırırdım kendimi.
İsyan edemeyecek kadar yorulmuştu insanlık.
Geceye yakın çıktığım evime
yine geceye yakın girerdim.
Yorgun,
ama birşekilde
eve girince canlanırdım.
Cehennem dışarıdaydı.
Sigaramı yakar
kedileri besler
pencereden bakardım
anladığım kadarına…