1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1568
Okunma
SUSKUN OZAN
Suskun bir ozan yaşar bu şehirde
Oysa ne şehir sığar ona
Ne de o,bu şehre...
Eski bir palto ve çizgili bir yüz
Hatıradır ona yıllardan
Yanık ve talan yıllardan.
Bu uzayan kaldırımlarda
Bu insan seli içinde
Tekti yüreği ile.
Oysa,
Yüreğiyle yığınlara bedeldi.
Sevdayı ve kavgayı Yudumsuz içmişti
Hazan eylüllerde
Kimsesiz sonbaharlarda sürgün edilmişti
Bu yanık ve sönük diyarlara...
Suskun bir ozan yaşar bu şehirde
Susarsa asalet konuşursa adalet
Filizlenirdi baharda ve böylece anlam kazanırdı bahar
Bu yanık topraklarda
Durursa göl yürürse sel olurdu.
O her ateşte kül olurdu
Ve uçardı insanlık toprağına.
Yağmur olup bereketi getirirdi.
Buğday yüzlü insanları sevindirdi; böylece
Tanrıcalar bile kıskanırdı onu.
O ise;
Yüzünde sürgünlüğün bilgeliği
Ve hala heyecanlı olan yüreği ile
Toprağı terbiye ediyordu yarına dair.
Gece hüznünü devralırken
Dama çıkıp hikâyeler anlatırdı yıldızlara
Sazını alır bakar ve önce ağlardı.
Çalamasın diye sevda türkülerini
Başparmakları kesilmişti.
Yeniden yeniden denerdi notaları
Çalmayı da basardı sonunda
Melekleri bile ağlatan yanık türküsünü
O zaman yüzü biraz yumuşar ve gülerdi
Bir gün bir genç geldi küçük odasına
Amca dedi
Neden önce ağlar sonra gülersin?
Dinle! Evlat dedi ağır ağır
Bilir misin kardelenin hikâyesini
Hani o başını karların arasından çıkaran
O direncin çiçeği ona benzediğim için gülüyor
Ama onu bulamadığıma ağlıyorum dedi.
Bundan sonra o genç ağladı:
5.0
100% (2)