5
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
915
Okunma
Sadece ahmakları değil beni de ıslatan yağmurun altında,
Sahile vurdum bu gece.
Düşünmek ve yemek için kendi kendimi.
Sana gelmedi bu gün oysa her zaman sana çıkan yollarım.
Dargın, küskün değildim de buruktu içim.
Bilmiyorum kaç kez gitti elim de; ne aradım ne mesaj attım.
Yanı başımda yalnızlığım, alıp başımızı susuverdik dalgalara karşı.
Seyrettik ışıklarını demir atmış gemilerin.
Ve aslında bilsen ben ne çok konuştum susarak…
Hani çocuk gibi ağlamak istersin ya bazen sebepsiz.
İşte şimdi içimden öyle geliyor ki ağlayayım boğularak hıçkırıklara.
Yağmur yüzüme karışsın, göz yaşlarım yağmura.
Peki sebepsiz mi?
Bilmem ki aklım, satırlarım, kalemim, kağıdım…
Varsa cesaretiniz sorun bir yüreğime…
Varsa vaktiniz bir söyleyip bin ah işitmeye…
Ufuk çizgisi görünmüyor kışı karşılayan gecenin
ve biliyor musun üstelik
yüzünü de hayal edemiyorum bu gece.
Sanki seni sevmeye yetmeyeceğini düşündüğüm ömür şu anlarda tükeniyor.
Sebepsiz sensiz geçirdiğim her saniyeye acıyorum ve biraz da sancıyorum.
Migrenim tuttu tutacak…
Elime aldığım taşı var gücümle savuruveriyorum hiç düşünmeden,
karanlık derinliklerine denizin.
Uzaklardan sadece boğuk sesi geliyor rüzgara karışık.
Öfkemde o taşla oracığa gömülsün istiyorum.
Bankın önünde,
sırtım sanki istemediğim her şeye sırt çevirmiş,
kaç saat dikilip kaldım bilmiyorum.
Kollarımı iki yana açıp
yağmurun,
karanlığın,
dalga seslerinin,
rüzgarın
ve bu geceye dair tüm diğer şeylerin
söküp atmasını umut ettim içimdeki hırçınlığı,
burukluğu,
öfkeyi
ya da adı her neyse işte…
Gecenin sonunda her nerde olursan ol aklımın içinde sen vardın.
Sırılsıklamdım
Yağmurdan mıdır?
Yoksa sevdadan mı..?