0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1892
Okunma
BİR İSYAN BAŞLATTIM
giriş
Benim Mona ma bir yalvarma
Mona yapma,bana bakma
Aklıma bir şiir geliyor
Hani diyor ya şair
“Açma pencereni perdeleri çek
Mona rosa seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla mona rosa ben öteliyim
Açma pencerini perdeleri çek”[1]
Senin bakışların beni yakıyor….
Seni seçtiğime
Sana baktığıma binlerce kez pişmanım
Hayalin karşımda duruyor…
Kurtulamıyorum…
Tek ümidim üniversiteyi kazanıp bu şehirden gitmen
Bu ikimizin ruh sağlığı için çok gerekli…
Yoo hiçbir şeyden korkmuyorum
Ben sadece senin incinmeni istemiyorum…
Kırdığım kalplerin arasına senide katmak istemiyorum..
Neden böyle Allah ım
Neden ben sevdiklerime kavuşamıyorum
Böyle mi olmak zorunda?
Bir insanın aşkı kalbime girince senin aşkının kalbimden çıkacağını mı düşünüyorsun?
Benim hakkımdaki takdirin bu mu?
Hep ayrılığın ateşinde mi yanmak zorundayım?
Ben neden hep imkansız aşklar peşinde koşturuyorum
Adını bile öğrenemiyorum aşklarımın
Onların beni sevdiğini biliyorum
Bana bakıp arkadaşına sarılıyorlar..
Şimdi ben biliyorum
Senin hayallerinle yanacağım
Kalbimde aşkın büyüyecek
Sen bir şey anlamayacaksın
Muhtemelen köyün gençlerinden bir de iyi bir dayak yiyeceğim
Anlamıyorum neden böyle olmak zorunda
Hani aşkın önünde dağlar dayanmazdı
Neden sana kavuşamıyorum
Yada kavuşursam ne değişir
Bu bir hatamı
Eğer hataysa bu benim hatam
Hatamı yaşamak istiyorum
Ama kızlar unuturmuş
Bunu duyunca sevindim belki
Sevdiğim kızlarda beni unutmuştur
Ama ben hiç birini unutmadım
BÖLÜM
(avuçlarımda tuttuğum kor parçasından duyduğum acı)
Anladım beni hayatta tutan tek şey AŞK
Galiba aşksız yaşayamıyorum…
Hakikaten ben hayallerimi gerçekleştirdiğimi düşünüyordum
Ama sana kavuşmak gibi bir hayalim olsa
Sonra sana kavuşamasam
Hep bu hayalle yansam
Sana baksam , baksam
Sonra sende bana aşık olsan
İkimizde yansak, yansak
Ve sonunda aşk şarabından içsek ,içsek
Aşkın şarabı zehir olsa
Aşktan ölsek,ölsek
Sonra dirilip yeniden ,yeniden ölsek
Ve cennette yer tutsak,tutsak
Kalbinde bir tek ben olsam tutsak
Bir güvercinin kanadından tutsak
Ve sonsuzluğa uçsak,uçsak
Ve yorulsak ta
Cennetin bir köşkünde dinlensek
Dinlesek çocuklardan aşkın türküsünü
Ve yankılansa cennetin semasında
Ve yazılsa aşkımız cennetin kapısına
Bütün aşıklar o kapıdan içeri girse
Ve ilk bizim ismimiz okunsa
Yer yüzünün en büyük aşkı budur deseler
Cennete öylece girsek
Öylece sana baka kalsam
Tıpkı dolunaya bakar gibi
Ve baka kalsam
Sana elimi uzatsam
Elim sonsuzluğa uzansa
Ama uzanmasa sana
Sana dokunamasam
Hep firakınla yansam
Susuzluğumu dindirmek için
Kevser havuzuna dalsam
Bir melek kanadını uzatsa
Bir serçe kanadını
Bir güvercin gerdanlığını
Bir lalenin yaprağını
Bir gülün kokusunu
Bir bebek gülüşünü
Ve sonsuzluğu delen bakışını
Çeyiz sandığına koysan
Bana öylece gelsen
Ve bende sana,
Bir volkanın küllerini
Bir istiridyeden Aldığım kum tanesini
Güneşin ziyasını
Mehtabın nurunu
Gerdanına dizsem samanyolunun bütün yıldızlarını
Ve okyanuslardan bir elbise yapsam
Kuzey yıldızını
Ve güney deki Zühre yıldızını
Bir eline güneşi versem
Alsam ve gelsem
Ve korkmadan Haykırarak
Seni seviyorum demenin
Yasak olmadığı bir krallık kursak
Cennetin krallığı
Tam bin yıl yaşasak
Zümrüt-ü anka ya inat
Küllerimizi nil nehrine dökseler
Biz yoktan yeniden varolsak
Kollarımı iki yana açsam
Kollarım bütün ufku kaplasa
Ve arasına sen sığamasan
Gözümde gittikçe büyüyorsun
Ve dünya küçülüyor
Parmağının ucunda bir damla su oluyor
Çölde bir kum tanesi
Kutupta bir kar tanesi
Bir meleğin gözyaşı
Değişmem saçının bir teline
Bütün kainatın hazinesini
Bakışların yeşili andıran gözlerin
Ve parmakların
Kalbin kızıl elmas
Kor bir alev benim kalbim
Üfledikçe kızıla döner rengi
Ve tam başının üstündedir
Cennete tırmanan merdiven
Şanı yüceAllah bana levhi mahfuzda
Kalemle yaz dedi
İlk senin ismini yazdım lev hi mahfuz kitabına
İlk senin ismini ezberledim
İlk senin resmini çizdim
Kırlangıçların gözüne
Kokunu menekşelere verdim
Bakışını sümbüle
Gülüşünü bülbüle
Ve doğduğunda ilk attığın çığlık
Bir baykuşun haykırışı oldu
Sen tan ağarırken doğdun
Yada güneş doğmak için seni bekledi
Tam üç bin gece geçirdim sensiz
Ve bu üç bin gece güneş hiç doğmadı
Ama hayalin vardı bir kırlangıcın gözlerinde
Adını ezbere biliyordum
Senin adının yanına kendiminkini yazdım
Susuzluğum artınca
Kevser havuzuna kandım
İçtikçe adını andım
Andıkça güzelliğine yandım
Yandıkça yandım
Ve kokusunu aldım elbisenin
On dört bin yıllık yoldan
Bir iğde ağacının yaprağında
Bir ıhlamur çiçeğinde aldım kokunu
Seni gördüm
Gök çatı yarıldı
Yıldızlar üstüme döküldü
Güneşle dünya arasında
Ayla dünya arasında bağ koptu
Başak burcunda dünya
Yörüngeden ayrılıp
Senin etrafında dönmeye başladı
bir türkü yankılandı kulaklarımda
“ey benim divane gönlüm
dağlara düştüm yanılız
bu cefayı kendi özüm
pek nail oldum yanılız”
“dağlar var dağlardan yüce
dağ mı dayanır bu güce
derdimi üç gün üç gece
söylerim bitmez yanılız”
“şahın ayağına varsam
hayırlı gülbengini alsam
kızılırmağa gark olsam
çağlasam aksam yanılız”[2]
ve ben dönmeye başladım
sağ elimi kaldırıp
sol elimi indirip
boynumu sağa büküp
bir neyin ağlamasında döndüm
tam kıble istikametinde hep seni gördüm
her dönüşümü 28 günde tamamladım
ilk hilal oldun sonra tam dolunaya döndün
işte sensiz geçirdiğim üç bin gecede
bu dolunaya baktım
ve bir gün isyan başlattım yeryüzünde
isyanın bayrağında bir hilal bir yıldız
hilali sendin yıldızı ben
rengini kanımdan alıyordu
hilal şevvalin hilali idi
zilhicce ye varmamıştık henüz
bir isyanın bayrağı idin
kavuşamayan bütün aşıkları temsil ediyordun
ve zilhicceye varınca
zafer için üç bin kurban adadım
her gece için bir kurban
anne koyun baba koç
ve İsmail e ağlayan İbrahim
Leyla ve mecnun
Ferhat ve şirin
Yusuf ve züleyha
Kuyunun dibinde Yusuf
İsyanıma katıldı
Bir isyan başlattım
Katılaşmış bütün kalplere
Can verdim ilkin
Kan verdim sonra
Çanakkale de ilkin
Son olarak Kudüs de
Sen bayrağım oldun
Adını Hep senin adını andım
Masum çocukları korudum
İniltisi sustu annelerin
Nereye varmak istediğimi söyledim
Elimden tuttun aşka vardım
Can verdim kan vermeye de hazırım
Seni kendime bayrak ettim
İsyan başlattım
Tüm zulme uğramışlar
Toplandı etrafımda
Paris hayatından bezmiş
Londra da muştusuz günler
New york ta yanan kuleler
Kahire sessiz
Bağdat yanıyor
Kudüs te bir bomba patlıyor
Sunni kadınlar zindan dan çıkarılsın diye
Tam yüreğimin ortasında bir bomba patlıyor
Kızıla dönüyor pazaryeri
Ve Kudüs ikiye bölündü
Birbirine düşmanlık taşıyor
Mennan cinleri
Çocuklar arasında
Ve bir leş tam tel aviv ortasında bir kavşakta yere düşüyor
Kimse dönüp bakmıyor
Ve onuru zedeleniyor insanlığın
Perçeminden tutulup cennete girmeyi umuyor
Hasidik Yahudiler
Ve fanatik Yahudiler
Yangına döndürüyorlar Lübnan ı
Ve ilk kez bir yenilgi tadıyor bir ordu
Bir isyan başlatıyorum
Züleyha için Ferhat için
Kavuşamayan bütün aşıklar için
Bayrağım sensin
Sancaktarım
Bir kuyumcu seni işledi
Üç bin gece gelinlik kızların bileklerine
“bileklerine çizdiğin dikenli tel kaderin değildi”[3]
ve ayrılık kaderimiz olmamalıydı
olmamalıydı
duvarın bir tarafında sen
bir tarafında ben
olmamalıydık
senden ayrı geçirdiğim üçbin gece
güneş bu kadar yakıcı değildi
olmamalıydı
Aramızda duvar
Duvarımı yıkan kadın
Bunu yapmamalıydın
Bak isyan başladı
Ey yüce sultan
Beşiğinde salladığın o gelinlik kız benim olmalıydı
İsyan başlattım
Mısırın bereketi büyük kral
Güneşin remzi ile
Mısır güneş tanrısı RA adına
Ve annesiz doğan çocuklar ile
Çocuksuz doğan anneler adına
Bu isyan
post modernizmin
İnsanların mutsuzluğundan aldığı gücü
Artık mutluluğundan almaya başlayıncaya kadar sürecek
Ve ben senin adını özgürce haykırana
Şiirimin satırlarından çıkarıp
Bir kır düğünün de
Köyümün gençleri halay çekip horon tepene kadar
Ve mermiler yakılıp
Bende veya sende gözü olanların
Canı alınana kadar
Sürecek
Benim isyanım duvara
Ve bu duvarı inşaa edenlere
Benim isyanım
Üsküdar sahilinde sevgilisi ile gezememiş
Osmanlı şehzadeleri adına
Benim isyanım İrlanda nın ezilen işçileri adına
Benim isyanım new yorkun görünmez insanları adına
Filistin de varilin arkasında öldürülen baba ve oğul Adına
Tel aviv de tam düğünün ortasında patlayan bombadan sonra
Ağlaşan çocuklar adını
Ve sırtı yatak yüzü görmemiş sokak çocukları adına
Benim isyanımın en büyük silahı aşk
Rengim Akdeniz mavisi
Bütün Dünya sevgilimin gözleri gibi yeşile çalmalı
Gözü gözüne değeni
seven sevdiğini almalı
Yanlış bedende yanlış ruh olmamalı
Ve aşkın şarabı bir pınar yahut bir nehir gibi
Çağlamalı
dirilmeli asya
Japonya nın kutsal imparatoru
Mağrur ve muzaffer olarak atmalıydı imzasını
Uzak doğunun savaş sanatçıları
Yeniden yazmalı aşkın savaşını
Ve duvar bir serçe kuşu darbesi ile yıkılmalı
Ve yeniden bir yağmur tanesi ile bir melek yeryüzüne inmeli
Ve bir daha gökyüzüne dönmemeli
Dünyanın en büyük sanatı bir kar tanesine gizlenmeli
Ama ben muzafferim
Sevgilim ve ben kedi olduk
Ve biz iki Yahudi kadın askerinin
Gözü önünde
Seviştik oynaştık
o serçe kuşu oldu
pencereme kondu
şu tabak da kor alev var dedim
inadına içti
iki çayın parasını kendim için
üçüncüsünü onun için ödüyorum
kahveci anlamaz bu hesaptan
henüz bizim çayın parasını hesaplayacak matematik icat edilmedi
2.BÖLÜM
(aşk ve ölüm kardeştir)
Hani ben bir isyan başlattım ya
Ne yapabilirsin aşkın için diye kendime sordum
ÖLMEYE HAZIRIM dedim haykırarak
Bir şiir yankılandı kulaklarımda
“Bir kucak söz senin için
bir kucak dua bana
kirpiklerin ucundan süzülen
bir tutam bakış
birkaç damla gözyaşı
karagözlü hürriyetlerde dökülmüş
bir avuç mısra sana
hasretlerde düzülmüş
şehadetin özlemi
kuşanmış şehadetin hatırası
bekler yüreğim şimdi
……………………………….
………………………………
………………………………
………………………………
kör bakışına doymayı
şehit kanına doysun istiyorum
bulvarlar soğuk betonlar
mermiler yuva yapsın şehit yüreklerde
ölü demeyin onlara sakın
rab katında diri diriler
insan için bir kez daha kanlarıyla yazdılar
bak
ÖLMEDİK ÖLMEYECEĞİZ”[4]
Evet insan kanına doysun istiyorum,
Bulvarlar soğuk betonlar
İlk benim kanıma doymalı
Bazen de
Yaşamalıyım diyorum
Hani diyor ya
“ölüm,ölüm dediğin nedir ki gülüm
ben senin için yaşamayı göze almışım”
senin kokunu duyuyorum
yaşamalıyım diyorum
yeşile çalan gözlerin
beni hayatta tutuyor
bir iyilik daha yapsam öyle ölsem diyorum
bir kız çocuğunun bir daha başını okşasam öyle ölsem
Azraille pazarlığa giriyorum
Bir dakika daha çalabilmek
Sevgilimin yeşile çalan gözlerine
Bir kez daha bakabilmek için aslında
Aslında direniyorum
Hayata direniyorum
Yok olmamak için
İsyanımın bir parçası da direnmek
Yeşile çalan gözlerin için
Bir kez daha bakabilmek için
Ama ölüme nişanlıyım ben
Sana kavuşma ümidi
Beni nişanladı
Tam anlımın ortasında
İki kaşımın arasında
Bir secde izi gibi
Hep sana kavuşma ümidi
Sevgilimin yeşile çalan gözleri
İsyan ediyorum
Yalnızlığa
Sonra nişanım geliyor aklıma
Aynada kendi yansımamı görüyorum
Şükrediyorum
Ölümü yarattığı için rabbe
Kavuşma ümidi cennette
Muhakkak cennete gireceğim
Ve yanıma senide alacağım
Ve bir söz yankılanıyor zalimler için
Ben diyor yazar
“ben tanrıya inanmıyorum
ama eğer varsa siz kesin cehennemliksiniz”
Ve bir çocuk doğuracaksın cennette
Ol kelimesinden bir çocuk
Ve doya doya seveceğim
Hiç büyümeyen
Her öpüşümde
Bin gülücük saçan
Üç yada dört yaşında
Asla beş olmayacak
Koşması bir tavşanı andıran
Gülüşü melekleri kıskandıran bir çocuk
Bir çocuk olmalı
Olmalı
Madem dünyada yok
cennette olmalı
Cennet için ölünmeli
Ama ilk önce sevgilimin adı için yaşamalıyım
Dudaklarım arasında dilimi yakan kor bir alev gibi
Taşıyorum adını hiç kimseye söyleyemeden
Tıpkı Musa gibi
Dilimi damağıma dayayıp
Yalnızca Allah diyorum
Ve karşıdan ses yankılanıyor
Senin ismin
İşte bak ismini yazamıyorum satırlara
“kıracağım ihanet kelepçesini”[5]
bir volkan ağacı gibi
içimde büyüse de acı
ve sırtımda tam kalbime denk gelen yerinde
taşısam da paslı hançerin yarasını
kutlu bir müjde geliyor
öleceğiz
ama öyle bir ölüm ki
dip diri bir şehadet
bak ölmedik ölmeyeceğiz
ey ölümlüler
bir aşkın yakışı nasıl söndürür
hayat denen
rezil bir o kadar acımasız
zamanın yok ettiği basit
anlamsız bir kavram sadece
hayat
müjde öleceğiz sevgilim
yeşile çalan gözlerin
benim olacak
ve benim kahverengi
gözlerim sadece seni görecek
sadece seni görmem için
gerekli bu gözler
ve senin gülüşünü işitmek için
gerekli bu kulaklar
ve en önemlisi
kokun