3
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1257
Okunma
kaç defa fırat’ın cinlerini avcumda besledim tolu kusarken ala bulutlar
eğin yamaçlarına
bir elimde besmele bir elimde yoksulluk
korkular çullanırken yüreğime bir bostan kulubesinde
dünya’m ufuklarla çizilmiş şimşeklerin ürkek aydınlığında bir varım bir yoğum
bilir misin ala tavşan karnı gibidir kızamık rengi benekli renksiz çiçekli
pasinler ekspresi’ne yapışır kaçak yolcular gibi çocukluğum
hangi türküler albasmalarını kovar günebakan tarlalarının içinde yok ezberimde
değirmen yolcuları geçer uzak patikalardan bir katır yükü umutla
dillerinde destan yanık mı yanık sanki mavzer sesi yatıya kalır koyaklarda
toplasam ellerim yanar toplamasam dillerim lal al bu bastıkça basar
kevser’e dönmez fırat inadına akar don gibi durgun kaybolur çığlıklarım eteklerinde
takavil yolcuları sessiz gelirler çeşme başına bağırları yanık travers emek kokarlar
ışıklı vagonlar geçer sonra zelzele ovasına doğru gece kuşları öter ben ürkerim
seyfizulyezen düşer aklıma her ot sapından kılınçlar kuşanırım onüçündeyim
kaç renk altın vardır güneş’le boğuşurken bu deli ırmak dönemeçlerinde görürüm
harmanlar kurarım en keskin çakır dikenlerine o altın renkli öküzlerle öğütürüm
her dikenin tohumu vardır her diken çiçek verir bilirim
defalarca çömlek patlamış farkına varmadan saflığına oynadığımız oyunda
neden korkun yok dersin sevdalım öd mü bırakmışlar bizde hep biz ebe
dolunay gibi patlarken kinimiz vız gelir hayat bazen med bazen cezir
su verilen çelik bir daha basılır mı suya döner mi ham demire
ida’larımız ana fikirsiz kalın roman şimdi ziyaret tepesinde çaputlu çalıda yeldedir
onurumuz eldedir
kasım
5.0
100% (7)