11
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
2153
Okunma

gölgeler ve gittikçe genişleyen bir sis halkası
bağırdı;
tanrım, geçmişimde yürürken bana birden fazla göz ver
ama hepsiyle yine bir tek onu görebileyim
kenarları çiçek oymalı, uzun bacaklı
eski bir koltuk
durgunluğumun şark köşesi
ben oturuyordum o koltukta
ve koca bir sessizlik geçiyordu o an salonun ortasından
dışa vurulmayan dilsiz bir sızı
o da oturuyordu
benim koltuğun bir diğer eşinde
yenileyip ağzını birkaç üzüm tanesi ve bisküviyle
sınıyordu geçmişini üç beş kelime dilinde
ismin ne
silindi her şey hatırlamıyorum
en son ne yedim
hangi gündeyim
ve kime merhaba dedim
“hatırlat” dedi bana “hatırlat” ben nerdeyim
bilmediğimi fark ettim
o an tüm soru işaretlerinin ucu daha da bükülerek
sıfır olmuştu
“Çilli” dedim bilinçsiz bir refleksle “Çilli”
sıfırın içi doldu
hatırladı
aradığı anlamı buldu
gözlerini kırpabilse ağlayacaktı
ağlamadı
söz vermemiş olsa anlatacaktı
anlatmadı
ayağa kalktı
sarhoş halıyı gözleriyle adımladı
bacaklarında ona varamayan bir gecikmişlik
yüzü umut ve pişmanlık dolu
kanepeye yığıldı
tanımıyordum onu
ama o an yüzü benim yüzüm olmuştu
bir hayale
ya da bir kadere ortak olmak
ilk kez yapmıyordum bunu
son da olmayacaktı
biraz ona benzeyip
biraz buna benzeyip biraz şuna benzeyip
kendi yüzümü unutacak ve çıkıp gidecektim hayatından
yapamadım
onun hikayesi sonlu bir hikaye değildi
insanın kendi maneviyatını da aşan bir şey
yalnız ve yalnız onun için ona aşık olmak…
bir kez gördüm o kızın resmini
zoraki gülen gözler
sanki göz perdelerinin ardındaki her şey
kirpiklerinin ucuna
yaşayamadığı çocukluğuna eklenmişti
gidecektim
sen kal dedi
ben ona gelene kadar sen kal onunla
ve anlat onu bana
JİR-FHRN
5.0
100% (33)