3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
852
Okunma
Bu vatan benim, benim bu dağ, benim bu enkaz;
Bu çakıl taşı benimdir, kim der ki, bir işe yaramaz!
Sil ortalıktan bütün kinleri kardeşim,
Topla hepsini bana yaz!
Târihimdedir ihtişâmla dolu güzellik âbideleri...
Tapumdur onlar, işâretler hem göğü, hem yeri.
Sanır mısınız dağıldı denilen bu yiğitleri,
Çıkıp da kimse toplayamaz!
Beni dinleyin, uyun dâvetime, gelin!
Çıkar, der, atalarımız, sesi ancak iki elin!
Birlik olsun yeter ki, senin de tek emelin:
Yedi düvel bile karşımıza çıkamaz!
Ben, çağları nakış nakış ördüm de geldim!
Ben, en hârika örgüleri, şâhikalarda dürdüm de geldim!
Ben, her çağdan birer ilmek derdim de geldim;
Kimse, benim gibi onu dokuyamaz!
Muştular verin bana dostlarım, köyden-şehirden:
Muştular getirin mîmârîden, şiirden.
Kalksın ayağa gaazilerle şehitler hep birden;
Şahbaz mı birbirinden daha şahbaz!
Yaksın, kutlu Hun türküleri gönül meş’alemizi;
Oğuz Han nasihatiyle süsleyerek hayâllerimizi.
Yesevî berraklığı, Mevlâna, Yûnus herbirimizi
Yaksın, nasıl yakmaksa, alaz alaz!
Öğrenmeli mahlûkatı, ince san’atları...
Tefekkür etmeli: Güneşi, ayı, yıldızları...
Ve ecdât yâdigârı bu toprakları,
Sevmeliyiz, sevmeliyiz canımız kadar, en az!
Emellerim var, sığmaz dünyaya, zamandan geniş;
Ne serzeniş durdurur beni, ne de bir direniş!
Oğuz, Atilâ, Yavu, Kürşad, Şâmil, İlteriş...
Bunları sizden başkası okuyamaz...
Sizden başkası anlayamaz!
2008
MUKADDES YÜRÜYÜŞ
Uzak diyârlardan ağırbaşlı ve olgun birer birer
Gönül zengini dervişler yürüdüler.
Alınlarında tâze gül kokusu ter
Ve, su beraklığının muştu izleri vardı.
Gönül zengini dervişler ağırbaşlı ve olgun
Herbiri hakikî kılavuzlardı.
Sonunda uğrağı oldu bu diyâr yolculuğun
Meskeni oldu, mekânı oldu.
Ufuğun rengârenk olduğu zamanlarda
Ekinlerin göğermesine ramak
Yolcular geldiler upuzun yollardan
Rahmet bulutlarını göğüslerinde taşıyarak.
Oğul oğul sonra peşlerinden
Dolunay yüzlü, lâtif sözlü, ceylân gözlüler.
Ve, çevik küheylânlar üzerinde şahbâz yiğitler.
Ağırbaşlı ve olgun, kafile kafile
Ardıardınca yürüdüler, yürüdüler.
Sesleri mûnîs fakat ihtişamlı
Ulaşırdı yedi kat göğe tekbîrleri.
Ve, maviliklerine dalardı berrak suların.
Ezân-ı Muhammedî doldururdu vâdileri
Her kutlu adımda ardında uykuların
Gözlerlerdi bir mübârek seheri.
Nârindiler, mâsûmlukları saklıydı örtülerinde
Kıskandırırlardı gelinleri, kelebekleri.
Tomur tomurdu açmak üzre
Kucaklarında nurtopu bebekleri.
İşte, Anadolu’ da tâ o zamanlar
Böyle bir şerbetle şerbetlenmişti toprak.
Ve, Yesevî bir ışıldayıştı gözbebeklerindeki.
Ve, çeşit çeşit kuşların cikciklerini
Sukût edip dinlerdi her yaprak.
Arzuydu, hedefti hicret: buyruktu, emeldi.
Demek ki, gönüllere, bir sırrı ifşâ geldi.
Hepsi birden iz iz bir emâneti bürüdüler.
Yaprağa can, kuşa can, taşa can geldi.
Gönül zengini dervişler yürüdüler.
Şafaklardan şafaklara soludular hep
Sonsuzluğa hasret ulu bir sevdâyı yüklenerek;
Melekler safında el ele tutuşup,
Bir hazzı yaşadılar birlikte
Mübârek mi mübârek!
M.Hâlistin KUKUL