2
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1259
Okunma
dışarıda sıcaklık sıfır derece,
hayal bile edilemeyecek hayaletlerle dolu bir gündüz ya da gece.
...
çocuk..,
buz tutmuş cama yapışan kar tanelerine bakarken, içini çekerek
sen misin ‘yarın’ dedi içlerinden birine, o kar tanesi gibi üşüyerek
gözünü alan kristal, yangın alevinden kaçmış kıvılcım gibi parlaktı
ama dönülmez ağıtlardan bile çok uzak, soğuk, yalnız ve ıslaktı.
çocuk..,
sen misin ‘yarın’ diye bir daha sordu, soğuk cama doğru yaklaşıp
ama sonra korkuyla geri çekildi, camda eriyen kar tanesine bakıp
kristal bir gözyaşı gibi akmıştı ‘yarın’, süzülüp pervazdan aşağıya
buz arası çatlaklardan yol bulup, karışmak için kor ateş kazanına.
/oyuncaklar kırılmış, elim üşümüş…, ‘yarın’ gözden kaybolmuş…/
.
.
adam…,
çocukluk kuşunun yürek suyuyla beslerken, içindeki o kor ateşi
hala aklının bir köşesindeydi, camda eriyip kaybolan kar tanesi
çünkü ne güneş çekildi o günden sonra günden, ne de ay geceden
ve o gün eriyen ‘yarın’ bir daha asla, hiç gözükmedi pencereden.
saat on iki…,
yani erimeler doğumumuzla birlikte başlar, biter öldükten sonra
arada boşluğu doldurmak bizim yaptığımız, o da yaşamak adına
bir gün zafer mutlaka umuduyla, buna mücadele ve sevda diyoruz
ama hala içimizdeki oyuncağı kırık, eli üşümüş o çocuğu yaşıyoruz.
/saçlarını kim örmüş, beni öpmüşsün…, ‘yarın’ nereye saklanmış…/
...
eksi sonsuza kadar düştü derece,
gündüz ya da gece, beyaz heceler üstünde simsiyah bir bilmece.
Cevat Çeştepe
5.0
100% (7)