0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1139
Okunma
Hayatın basamaklarının kırık yokuşunda
Rüya görsem destur demekten
Tasamı soramam, bir dilim kırıntı ekmekten
Avuçlarımın dilencininkinden ne farkı vardı / dilenmekten
Sağım ceberut ormanında nesli tükenmiş nesne
Solum şimşek yarası, benliğim en derin mevzu seste
Kuş tünemiş gayri meşru çocuğun sinesine
garibe düşmüş feleğin çemberine
Artık hayata dair ne varsa ne yoksa
Yakıp küllerini savurmak istiyor içimden
Kalın bir sis sarmalı ki, ortalığı
Görünmez bir kisveye bürünsün varlığım
Kimse anlamaz ruhumdaki karanlığı
Çıkıp gitmek istiyor… bu karanlık dünyadan
İçi doldurulmuş kuş tüyü yatak
Oysa baktığımda… İçindeki edep, kalkamıyor yatalak
Zahir zaman diyorlar diye düşünürüm
Kurulmuş saatlerde hicranı bölüşürüm
Katre katre ölümüne kürek çekilen deniz
Şimdi aynalar kırık, kırıklığında solgun beniz
Tufan şamarı yemiş gibi kıvranır durur nesil
Görmez gözleri, benim gördüğüm kadar
Çözülmesi o kadar kolayken, oluşur kör düğüm
Mesih zannetmiş kendini, edebinde kıvranır ölüm
Bakmışım tımarı az gelmiş at gibi kişner
Tırnak kıran yokuşların ardından inişler
Heyhat! dün ne güzeldi hava, kim ne işler
Musalla taşına sıralanmış / öpüşüyor dişler
Hakla batıl arasında duvar süsü zina
Cinnet getirmiş yarasalardan daha vahim
Kıvranır çukurunda başı kopuktu zira
Ödül vermek için koşuyordu Azrail.