akşamın ahengine yaslanır güneşin şarabi rengi
uyumadan dağların ardında
batırır kırçıl okların gölgesini boz bulanık toprağın karnına…
ayaza çalar havanın nemi
kaybolmaya yüz tutar minik bedenlerdeki sıcaklık
kımıldanır sırtı mızraklı gölgeler
başlar soğuk tenlerin sıcak buluşması…
-lakin son hep aynı sondur-
sevgi dolu olsa da acı verir oklar tene değince
duramaz minik bedenler bir arada
acıyla nihayete erer kavuşma …
/hep böyle mi olur?/
ayaza çalınca havanın nemi üşütür çaresizliği
donar acıların akışı döner ıstırap dolu vuslata…
Eski
zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş,büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.
Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri varmış.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış,çözüm aranmaya başlanmış.
Nihayet
gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına,birbirlerine yakın durarak
geceyi geçirmelerine karar verilmiş. Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak,aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış.
İlk
geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler. Ama b
aşka bir problem çıkmış ortaya.
Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından,dikenleri nedeniyle yaralanmalar gerçekleşmiş.
Daha sonraki
gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu sefer de donanlar olmuş.
Ne var ki,her
gece kah uzaklaşa kah yakınlaşa,deneye yanıla,sonunda birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın,ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı da öğrenmişler.
Kısacası; bizim de uzun dikenlerimiz var. Bunlar hayata karşı filtrelerimiz. Bazen faydalı,bazen de zararlı...
Çoğu
zaman kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza. Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel
dünyamıza...
Ne var ki sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak,hayatın soğuk
zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz.
Aynen kirpiler gibi... (alıntı)