10
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
2370
Okunma

"Bilirim,
hele bir düşmeye gör
hasretin halisine,
hele bir de
tam okka dört yüz dirhemse yürek,
yolu yok,
Don Kişot’um benim,
yolu yok,
yel değirmenleriyle dövüşülecek.”
Nazım Hikmet, 1947
şimdi başlıyor
çatlak aynalarda gözyaşı biriktirmek m/arazım
ruhumla bedenim ikiz mutlak keder
ve ben yine ölüme ar/sızım
hiçbir kan grubuyla uyuşmaz intiharıma seçtiğim yol
bir güvercin kanadında can çekişiyor
bu hikâyede kendime çizdiğim rol...
....
Usuma düşer yüzün
ben gölgenden toplarım hüznümü.
Gri bulutlardan yayılır içli bir keman akordu
dört duvar ağlar yüreğim.
Oysa kırık kanatlarının farkında değildir melekler
havarilerle dans telaşındadır
senden eksik ya gökyüzü
her melek yetim ve her havari dilsiz
biraz sen ve bendir.
Yağmur toprak ortaklığı kokusu yerleşirken genzime
adı konmamış siyah bir çiçektir
yahut
ab-ı hayat iksiridir g ö z l e r i n
içemediğim.
Kırk yamalı düşlerimde…
Mutluluk;
dudağıma süremediğim gül rengi bir ruj
şefkat;
hayali bir Kerem’in gözlerime bağışladığı
bir mevsimlik rüyaydı belki de.
Halbuki;
Bütün mevsimlerin rengi aynı olmalıydı
biz ki nevbaharı seçmişken
(yani yeşilden kullanmışken hakkımızı)
siyah dışında tüm renkleri nasıl da heba ettik.
Saçlarımızdaki kahverengi dalgalar, kırağı kesiğine teslim olurken.
Söylesene sevgili
şimdi kaç geri adımla küçülebiliriz.
Kayboldum.
Düşle gerçek arası bir şehrin ana arterinde.
Hangi tanımadığım ülkeye sığınsam
ya da sakin bir limana
mülteci bir güvercin olmaktan öteye uçamayacağım.
Dönüp dolaşıp
binlerce kez kaybolup, ezberimdeki en son haline
susayacağım.
Gelince sana,
dindir kaç asırdır durduramadığım
kuraklığımı.
Gözyaşında suya vurulacağım.
de_soulmate
ikibindokuz&ikibinonbir