2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
940
Okunma
insan olan insan
irdeler.
her anını,
her yaşını sorgular,
değil mi ki
yaşıyor,
düşünüyor
acılanıyor
seviniyor
muhasebeye girecek
kendi kendine;
çaresiz
hesap verecek
öyle olmasam
sevgili can
senden önce ben düşmüş olmasam o yollara,
kolay değil
anlamazdım
dile gelip söylediklerini
topyekun
örtülü ve aleni
bakışlarında gizlediklerini
müdrik olmak için insan
yaşayarak yorulmalı
sararmalı / solmalı
hem yaşarken
otuz dokuz ham gök yılı
acı tatlı yanları
an be an
sorgulamış olmalı
kontrolsüz akan bir nehir
zaman
sence anıları yutar mı
adam gibi yaşamayan
anladım dese de
inanma
ilmel yakin /aynelyakin
hiç
hakkal yakini tutar mı
otuz dokuz ham gök yılı bitirdin mi
zirveye bir kala gong vurulur sanki
tam da öyle olur insan
düşler düşünceler
dediğin
hem
diyemediğin gibi
işin tuhafı
zirvelere varılır
kör kör / bön bön
bakılır da vahey
zirve aranır
yay mesafesindeki leylayı arar gibi
bitişlerin farkına varamazsın
bakar bakar yorulursun
akar akar durulursun
gerçeği gördüğün anda
---görenler için geçerli---
büyü bozulur
dizdeki derman,
gönüldeki ferman
seni sen yapan her şey
birdenbire
irtifa kaybetmeye başlar
düzenli
müsrifçe salgılanan
adrenalinden mi
hayal kırıklığından mı bilinmez
tende haem canda
tuhaf bir yorgunluk başlar
her hücreye sirayet eder
kurguları değişir beynin
emirler ve algılamalar
eskisi gibi değildir
artık
her şey -biraz-( hiç) bir şeydir
bütün pembeler/renkler
–otomat- yeşile döner
dünya dediğin
koyu karanlık
hem dingin yaşlanmış bir koca/karı
uğursuz - nursuz
üstü başı pejmurde
ikidebir rüyalarına girer
sanırsın
bine dayanmış genlerin yaşı
baş döndüren bir hızla
her şey ters gitmeye başlar
zirvelere uygun değil midir ne
insan
ya da
zirveler insana göre mi değil
zemberek bozulur
tam da zirvede
dakikalar saniye hızında
ömürden kalan zamanı boğar
kendi kendine sorar ister istemez
insan
ve her can
neden bir ömür saatiyle birlikte doğar
ve
zaman neden
tam da o an
şaşar
akrep / yelkovan
sanki yüz metre koşar
inmek istersin
hemen
ki ömrün tek sermayen
tuhaf çıkışlara odaklı sen
enginleri özlersin
neler oluyor bana dersin
herşeye erinirsin
burnuna toprak kokusu gelir
sık sık
yağmur sonlarını özlersin
gerinirsin
nedensiz düşüncelere dalar
hem korkar hem yerinirsin
ezip geçtiğin yılların koynunda
dipdiri durur /semirilmiş/ biriktirdiğin anılar
tepeden tırnağa
fulu kayıtlı her nesne
özensiz çiğnediğin çağdaş kaldırımlar
ıskalanan her kalıcı değer
bir bir eksiksiz
seçimsiz
istemeden hatırlanır.
pişmanlıklar
utanmalar sıkınmalar
sökün eder
teker teker kapını çalar
sendeki seni
riyasız
muhasebeye zorlar
anlarsın ki
anıların bekleme salonudur beynin
unuttum sandığın
yaşanılan her güzellik
ve
çirkinlik
sökün etmiş
gelmede üstüne üstüne
tıkış tıkış kalabalık yollar
ödeşmek adına
her günah ve sevap
sırasını kollar
dersin ki
azizim
kırk yıllık soluksuz
o
muhteşem çıkışın sonunda
mademki zirve bu demek
gidip es geçtiğim değerlere
bir daha,
tez
yeni bir gözle bakmalıyım
lakin
iniş çıkış gibi değildir.
Bazen sağlam basar yere
insan
bazen sendeler
en kötüsü
inilmez / sık sık /düşülür
her düşüşte /azar azar/ ölünür
artık ne beynin beyin
ne de kasların eski kastır
belli ki kalan ömür yaşanılan her an’la,
vedalaşmaktır
inişin
usul usul
sağlıklı olanı makbuldür
söylemeden geçmeyeyim
akıl
başa ermiştir.
kafatasına girmiştir.
nihayet
olması gereken yerdedir.
sindire sindire
hoşça kal
dünya demek
çıkış kadar heyecanlı olmasa da
yine de
güzeldir.
şiir de öyle.