17
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1722
Okunma

Sen yürüyorken karda, kışta, kıyamette
Ben üşüyordum.
Ayaklarımdan başlıyor
Ve ellerime sıçrıyordu karıncalanmalar.
Geldi geçti üzerimden bir soğuk rüzgâr.
Sen donuyorken kar altında
Ben düşüyordum.
Düşerken vücudumda başlıyordu soğuk soğuk yanmalar
Ve içerime atıyordu sancılanmalar
Aç kalmıştın yine upuzun, kurak ve duygusuz bir günde,
Bambaşka bir boyutta;
Aklıma geldi, anlatamam,
Çünkü çoğu tasavvursuz imgelerde konaklamış
Hepsi mat bir soyutta
Dilim suspus olmuş,
Ah şu dilim yok mu, dilim ebedi sürgünde
Sımsıcak ağustos güneşi
Altında; başaklar arasında,
Elinde orağınla, başında poşun,
Duruyorsun düşünceli, ellerin senle konuşur içten,
Yuvasını bozmamak için özenirken
Buğdayların arasında,
Bir garip kuşun,
Ben gülüyordum sevinçten.
Sıkışmıştın iki ateş arasında,
Kaçacak yerin kalmamıştı,
Çeçenya’da, Uygur’da,
-Anla işte, dünyanın her yerinde akan kanda
Gerek var mı hepsini anlatmaya, bir bir sayarak-
Ve Filistin’de...
Bitmeyen kinin muhasarasında,
Sen acıyla yıkılırken sağ yanına,
Ben düşüyordum,
Kanayarak...
Zamanın karasında
Ve
Zihinlerin sarasında
Nöbetlere tutulmuş,
-Nöbetler ki, tutuluyordu ölümün terasında-
Bakıyordum oluk oluk akan kanına,
İçimde, karıncalanan bedenimde
Ve sancıyan tinimde
Boylu boyunca uzayarak…
Güneri Yıldız (Elazığ, 30.05.2011)
.....
Resim, kızıl Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı vahşetten bir kesittir sadece.
.
5.0
100% (12)