6
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1159
Okunma
silinmiyor ne yapsam müşkül temaşa izleri
afiyet dümen kırmış olsa da
iyiyim ben
salınarak yere düşen yaprak misali
ama sen toprağa caka say o inişi
göz kırpar gibi sar aklına
bir var, bir yokmuş gibi işte
ne rüzgâra bed nefesi var yaprağın
ne yer çekimine garezi
sentesinden vurulmuş bir ikilem misali
işte, biri varken biri yokolmuş! gibi!..
düzelttim dün odamı
çarşaf çukurunun kirine dokunmadan
eledim, attım bir bir nihilist boş dizgileri
aldığım gibi bırakayım diye! fihristi!
artık ensest yanından işkilliyim hümanizme
bir sakinlik ilticası bekliyorum
ve mümkünse sussun de/sibel izninle
sessizlik olsun istiyorum bir müddet
kış ortası dar kalıplara sok, uyusun zerafetin
ne bileyim yok et işte cicili vesikalarını
eski sihirim kalmadı hem
bu ara daimi bir sinir buhranı tufanındayım
kalaylatma bana zoraki kap(ı)larını
bir daha çilingir olmak neyime kendi evime!
gübreledikçe dibini
kedini kemiren gül kangreni oldum sayende
ve bir müddet
toprak kokusundan başka örtü istemiyor dikenlerim izninle!..
truva körlüğü dedi doktor
bulaşıcı değilmiş! çok şükür!
fazla değişen olmazmış bu halde hücrelerde
bir vakitler vurgun yemişim yoğun faz
geliverdi(n) aklıma
dalmıştım göz alıcı kara sularına panik atak - mavi diye-
-ki; deliydim-
şimdi sınıf atlayacak bedenim
-buna akıl kumpası kutulması diyorlar-
umuyorum, akıl basar gayrı; mutlarımı, dilencimi
çünkü o raporu
’ bulunsa görülse bile, el sürülmesi
bir daha teklif bile edilemez’
kaydıyla kaybedeceğim bir şekilde!..
iyi yıka dedi ellerini, uyku gebeliği için
pranga düğümlerin çözülmesi elzemmiş
önce saçma geldi aklıma, sonra saçların!..
-yaşadığın halde her ihitimali öldürebildiğin gerçekliği-
ağır harfleri en kalın sesiyle doldurarak yineledi
ima eder gibi değil şamar gibi ü z e r i n e basarak
-yeminle senden hiç bahsetmemiştim-
’derhal bulunduğun kıta sahanlığını terket’
-mülteci beyazları pek yakışmazdı sana
kırmızı puantiyeli imgelerin olurdu
ve belki gök yaşlarıyla iyi giderdi!-
değil bir daha adının harekesine şetteler kondurmak
katlamalı kağıt oynaşmaları bile yasak
alışkanlık en ağır depresyonmuş ayrılık makamında
ve ağır okunurmuş ses perdeye dokunduğunda
zor geldi yalan yok!
içime tuhaflık buladın birden
o an dalı acıyan ağaç zılgıtları kilitlendi boğazıma
fikrime sancılar sokuldu birden
ve sevmedim yalan yok bu zikri
buruşturduğum kağıtlarla birlikte yutmak seni!
zaman en iyi ilaçsa!
sen bana nasıl fayda ederdin ki!..
ayrıntılar kadar ufak nüanslara da hicret geldi
hem kuruntu atıştırmaktan eftalmiş
artık ’bir ömre bedel’ değil
bir ömür eder giyinmeliymiş
lâkin, arada ajite kuru dal hışırtıları olabilirmiş yine de
yutkundukça içindeki zaafiyet
o vakit, kapatmalıymış tersi avuçları yarına dek
camlar örtülü kalsınmış bir süre
-iddet
belki söz dinlemezmiş bulutlar
akabilirmiş eski yaralar bir müddet!..
ve
ekledi haftaya bir daha göreyim seni!
-yaşayacağımı nasıl bildiyse!-
kulağımdaki o ağır madeni ezgi
damağımdaki o acı mahrumiyet burgu gibi delerken içimi
esas reçete giderken dürüldü elime
ve dilimin pelesenkini mahvetti;
’yarına dek bir şeyin kalmaz’
yarına dek
yârına dek
yârına de ki!..
ToprağınSesi
.
5.0
100% (9)