2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
752
Okunma
Varlığını inkar ettiğim
Yüreğimde sızısını çektiğim
Karanlık bir gecede ıssızın koynunda
Kenarına dikilip içine ettiğim
Şu dünya yükünü sırtıma koyan kim
Yüreğimin Kudüs’ünü yıkan kim
Beni kor ateşlerde yakan kim
Ben kimim ve kimim ben
Anlayamıyorum, anlamlandıramıyorum
Kuzey rüzgarlarıyla savrulmama neden
Beni saran ne senin kara gözlerinde
Neden şimdi bu ışıksız gecelerimde
Yanımda yoksun...
Bir yanımda yoksun kelimelerimde ve hayallerimde
Ve şimdi en son kalan şehrimde
Gölgelerin ensemde...
Ne geceye duydum özlem ne gündüze
Yaşam bir görünüm içinde tekdüze
Çırpınman can kuşum boşuna
Nemize gerek dokunmak söze
Hissiyatlı olan böcek konar bu öze
Çayır otlarını ayaklarımın altına alayım
Kutsanan Kudüs’ü yıkan Titus’ü bulayım
Onu bir gül bahçesine atayım
Sevginin sonsuzluğunda boğayım
Nemrud’un ateşini çiçeğe çeviren
Benim çiçeklerimi ateşe çevirsin
Titus yansın ve
Ateş yansın
Ansızın....
Ben anlarımı anlarıma ağlamakla geçirdim
Şimdi ellerimde, yanaklarımdan dökülen gözyaşlarım var
Bu gözyaşlarının içinde senin uğruna sürülen bir ömür var
Sen! Bir gonca fidanına saygı duymayan canavar
Sen ne Kudüs’ü görebilecek kadar
Ne de Kudüs olabilecek kadar güzel oldun
Sen zahirin keminde soldun
Sen soldun,öldün
Anlayamadan...
Ki Titus’lar yapacağını yapmış bana
Yıkılmadık kale mi kalmış bana
Çelikten bir zırha bürünsem
Delip geçen aşkın oklarına
Güneşim bataklığına sığınsam
Akşamın rüzgarlarına
Ve ıssıza
Kasem olsun...
Dilim de ise senin için bir ölüm bekliyor
Kılıçtan keskin,
Dilimde sıratını taşıyorum
Ve sen kıratınla
Geçeceksin
Bir bahar gibi
Geleceksin
Kalır mı hiç baharın kadrini bilen
Sevginin elemini çekip kahrına eren
Eren kalır mı, seven
Senin bencilliğinde vurulup düşmüş bir beden
Ah yanmakta olan şu duvarlarıma
Senin adını yazdırdım Ferhat’ın kanıyla
Ben Ferhat’ın deldiği sarpım
Mecnunun sevdiği sam
Ben bir çarpıntı,sarsıntı
Yüreklerde atan kanım
Adım sanım canım
Yürüyüşümüz elbet ebediyete
Uzattık kollarımızı ubuviyete
Vedud olan Rabbimize gelmeye
Çıktık viran yollardan
Engin dağlardan
Yanık bağlardan
Ve Kudüs’ten...
Aşktan kaçmaya aşka geldik
Karşımıza çıkan Leylalara
Kanmamaya, aldanmamaya geldik.
Şimdi ey bahar çiçeklerini açma vaktidir
Suya toprağa ve havaya
Cemrelerim düşme vaktidir
Yağın ey yağmurlar
Yağmurlar yağsın
Ve yarin saçları rüzgara salınsın
Sallansın bütün alem
Sarılsın tüm kaleler
Kuşansın bahadır yiğitler, levendler
Yarin saçlarından yaylarını gersinler
Ve ela gözlerini ok eylesinler
Çarpışsın bütün kuvvetler
Ve galaksiler
Çarpılsın tüm yürekler
Yangınlara dalsın yürekler
Alevler yalasın kor dudakları
Dağlansın gözler
Yarılsın göğüsler
Sökülsün kalpler
Ama ela gözlü dilber hiç gitmesin
Bizi ve baharı terk etmesin
Gülün kokusunu aldığı
Bülbülün dadandığı yar ölmesin
Uğruna bir ordu koştum
Diyarları toza, kana buladım
Ve bir sabah İskender’e ağladım
Ben Salahaddin’e bel bağladım
Kudüs ey Kudüs!
Ben yaşamımı sana adadım
Solmasa kara karanfiller
Beşiklerde büyürdü gözler
Yılanlar yaklaşmazdı o zaman
Yitirmezdi anlamını sözler
Kuşluk vaktinde ki kuşlar
İklimler ve şarkılar
Bir ıtır kokusunda demini bulurdu
Sevgiliye yazılmış
Ama ona hiç varamamış mektuplar
Şimdi Kudüs ben sana yazıyorum
Yazımı candan yazıyor
Ve yine senin uğruna kana buluyorum
Kanım tükenmeseydi eğer
Sana olan aşkım
Bağrıma sığamayıp kabardıysa
Kelimelerimde çağlamaya devam ederdi
Asırlar soyunca
Zamansızlığa ve mekansızlığa sığmayan bir aşkı
Zamana ve mekana bağlı kalmadan tattım
Şu aysız gecede yar
Kudüs ey Kudüs
Söyle bana diyeceklerin mi var
Sana ayaklarına bir çağlayan bağışladım
Ben ölümü de sende
Hayatı da sende yaşadım
Kenarına dikilip içine ettiğim şu dünyada
Bir kutsal tapıncakta senin için ağladım...
Gözyaşlarım yalnız sanadır...
*Kesinlikle şiir olmak iddiasını taşımamaktadır...