7
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
2356
Okunma

(Kaybedilen bir aşkın ardından dökülen gözyaşlarına...)
Esaretin nemli duvarlarında; vurdukça kalabalığın kıyısına yosun tuttu yalnızlığım...
sen yine gel, uzun boylu kederlerin çoğalan ve dinmez ağrılarıyla!..
sen yine gel, hep geç kalınmış, uzak sevdaların sisli buğusuyla;
samimi bir merhabanın özgürlüğünde; bir sabah simidinin sıcaklığında
çabuk gel, yolların kıyısına çarpa çarpa yosun tuttu özlemlerim...
...
Sultan ahmet camii’ne bırakılmış masum bir bebekti umutların
kuytuluklarda bıçaklandı zırhsız aşkların
oysa erken törpülenmiş gençliğini adadın;
düşü dar, yüreği ensiz insanlara
/sen yine de bir Bayrak gibi uzattın yorgun ellerini aşkın karanlık boşluğuna
sonra kırgın sesini kaçak bir türkü’nün mülteci efkarına.../
(artık sarı saçlarını ’eski masallarda’ tara
şimdiki zamana ait hayaller kur
’avun aşk müsveddeleriyle
aşktan ikmale kal
ve hiç kopya çekmediğin halde,
hayat okulunda hep sınıfta kal!’)
hayat gasp etse de yetim sevinçlerini;
sen yine sev...
bu intihar gecelerde paramparça kefensiz yüreğin
o dağınık, o yaralı, o hüzünlü yüzünle bu sancılı; kimsesiz gecelerde
sen yine sev... yarayı yüklen
ve savur kendini kırık dökük aşklara
sen yine sev...
içini kanat
hep acıt kendini
hızla iyleşmiyor aşk yaraları!..
yalnızlığının elinden tut
sonra gözlerini içine çevir ve boşluğa el salla
düşlerine koş, intihar sürgünlerine
seviş içindeki katille!
hayallerinin kanatlarını kır
dokunaklı bir romanın sonu gibi hayatın
sen yine yabancı
yine anlaşılmaz
yine ele geçmezliğin rolünü oyna
ve zehirle masumiyetini
bu kez başkaları değil kendin kanat kalbini
ve hep korktuğuna benze!..
(Birdal ERDOĞMUŞ/2002/MUĞLA)
5.0
100% (17)