2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1532
Okunma

On yedi yaş tazeliğinde bahar
saçlar başak örgülü
şehrin ana caddesinde yanakları allanıp salınırdı
filiz gençliğim.
Başımda esen deli yele yakın
ölüme çok uzak...
Ben hep seni beklerdim.
Sabrım oya emek emek
doldururdu ahşap sandığı.
Suskun bir kumbarada birikirdi arzular
karnı burnunda melez bir yalnızlıktı
koklanmayı bekleyen çiçekler gibi
ben hep seni beklerdim.
Sıcacık bir bedene sokulup uyumaktı
kırk karınca yuvasından toplanan murat toprağı.
Akşamın yaslı karanlığının sesini kısıp
senli düşlere yatardım geceleri
ter içinde uyanırdım.
Seni düşündüm mü engin bir deniz koşup gelirdi sanki
dalgaları çarpardı ayaklarıma
durulur
duruldukça berraklaşırdı.
ıssızlığın kıpırtısında konaklardı yüzün
gözlerinin gölgesi düşerdi ürperen aynasına suyun
ben hep seni beklerdim.
Yalnızlığımın cebinde taşıdığım şiirlerim vardı
hayallerim ...
beyaz kağıtlara yazıp
uçak yapıp boşluğa saldığım.
Aynı göğün altında güneşe kısarak gözümüzü uyanmalıydık güne
geceleri aynı yıldızlara dilekler asmalıydık
aynı masala inanmalıydık...
Figüranlar geçerdi hayat sahnesinden
saman alevi sevinçlere aldanırdım.
En çok onlar bilirdi
çiyli gonca dalından nasıl koparılır!
yalancı rüzgarlar öperdi saçlarımı
ben hep seni beklerdim.
Soluğumla beslerdim umudun alevini
o bir gün gelecek derdim.
O bir gün çıkıp gelecek bilinmeyen yolların görünmeyen dönemeçlerinden...
bin yıllık yalnızlığım topaç gibi güleç bir bebek doğuracak
ben hep seni beklerdim...
18.6.2011