2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1220
Okunma
Ben o dağları iyi bilirim
Gezdim izinde Sarı Kız’ın
Kaz Dağları’nın eteğinde
Yankılanırken çoban kavalı
Sesi mi çıkar lirin?!
Ey Frigya Kralı Midas
Bu kez de beni dinle
Duy sesini şairin;
Zeus’un yerinde olsaydım
Aynısını yapardım senin için,
Kulaklarını eşeğe çevirir
Başına altın taç giydirirdim!
Sen ne anlarsın güzellikten
Öyle değil mi;
Dokunduğun altın olsun istedin
Yenik düştün ihtirasına
Aç kaldın be adam,
Doğanın insana sunduğu
Bunca güzel
Sayısız nimetin arasında!
”Dokunduğum aşk olsun!” deseydin
Börtü böcek cümle âlem
Beslenirdi kral sofrasında…
Boş ver de sen altın gümüş tası
Kaz çobanı (!) Sarı Kız’dan ibret al;
Karın doyuruyor eti yumurtası!
Gerisi boş, hepsi hayâl;
”Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş ”
Başka ne söylesen maval
Şimdi iyi dinle;
İster Pan flüt çalsın
İster çoban kaval
Çık doruklarına İda’nın
Edremit Körfezi’ni seyre dal
Ay gerdanında göğün
Beşibiryerde,
Sular bir gümüş tepsi
Ne kadar yıldız varsa pırlanta
Suya düşmüş hepsi
…
Yoksa aç ve susuz
Altın gümüş servetinle
Sevemeden kızını bile
Krallığından memnun isen
Bomboş hayâllere dal,
Tanrılar kadar
Sonsuza dek
Hem eşek ol hem kral!
Şaban AKTAŞ
18.08.2009-ANTALYA