3
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1256
Okunma

gittin...
sessiz bir gürültü bırakarak ardında
üstelik tasını tarağını toplamadan
siklonlara gebe bir geyik postu;
taba rengi rengi hüzün
dalları yetim ve fakir bırakarak
eylül gibi
bir eylül sabahı...
yazdan kışa
don ayaz kar beyaz
bekleme odası olmalı adın!
ama unuttum
öyle ya sen
dün ile yarın arasında bir zamanın sevdasıydın...
şehnaz bir ulufe dağıtırsın toprağa
al ulvi bir benek düşürürsün goncalara
sedef döküntüsü gibi mevsimsel
gelin süsü serersin ağustos tepelerine!
örterken toprağın masumiyetini yapraklarla
göçmen kuşlara yavrular eklersin
uçarlar, sana el sallayarak
ebruli ibrişimler salarsın göklere
ardından su döker gök, hani adettir ya
yine gel geç kalma...
dalgalar üzülür gidişine en çok, kabarır yüreği
taze aşklar en iyi sende maya tutar
güneş dünyaya daha bir yan bakar nedense!
en güzel pozlarını sana verir
hani sen baharsın ya!
bir yanın gecelik giyinmiştir yaza!
bir yanın, kışın dumanı, işaret fişeği...
bir yanın, şairlerin anlata anlata bitiremediği
ve kolayca atlatamadığı o, su çiçeği
bazen, yeni aşklar yazılır adının yanına
bazen denizleri taşa tutan
solgun yüzlerin çetelesi...
sen aslında, dünden yar’ına yazılmış
zarfı kapalı bir mektupsun
nâm–ı diğer, hüzün...
ağustosa geleceksin hani
ekime dün!
ToprağınSesi
.
5.0
100% (7)