12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
5177
Okunma

Yörük muhabbetinde, kelâma bal katılır;
Arada bir “Celil’in Oğlağı” anlatılır!
Erdemli kazasında yaşanmıştır bu olay;
Yüz yıldır zihinlerden çıkmamış, dile kolay!
Keçi sürüsü vardır, bizim meşhur Celil’in;
İzini sürer durur, yaylanın ve sahilin…
Yüksekyurt Yaylası’nda, sürüye kıran girer,
Dev cüsseli tekeler, kırılır birer birer!
Bir baytar çağırırlar, biraz kurtulur sürü;
Lâkin hiç teke kalmaz, bu salgından ötürü!
Celil Bey ve obası, develere binerler;
Sürüyü de alarak, Limonlu’ya inerler!
“Teke katımı vakti” gelir çatar sonunda;
Sürünün tekesi yok; çaresi yok onun da!
Celil Bey sürüsünü otlatırken ormanda;
Üç beş geyik tekesi çıkagelir o anda!
Geyikleri görünce, Bey saklanır tepeye;
Keçiler de memnundur, gerek kalmaz tekeye!
Yaklaşık dört ay sonra, artık karakış girer;
Celil’in keçileri, yavrular birer birer…
Mart gelince oğlaklar yaprak yemeye başlar;
Ev hanesi “yaylaya göçsek” demeye başlar!
Celil yollara düşer, develeri kolunda;
Keçi oğlak karışık; sürü yayla yolunda!
“Tilki Adam Astığı” engebeli, derince;
Oğlaklar firar eder uçurumu görünce!
Celil Bey oğlakların ardından son kez bakar;
Feryat eder, bağırır, figanı dağlar yıkar!
Herkes iyi anlamış olayın mânasını;
Babası geyik olan, dinler mi anasını?
Sürün yavrusuz kaldı, delir Celil’im delir!
“Oğlak gibi dağıldı!” deyimi burdan gelir!
Halil GÜLŞEN
Fotoğraf: Erdemli Yayla yolu Tilkiadamastığı mevkii (Olayın geçtiği yer)