(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
EYVALAH. ÇOK İÇTEN BİR YAKARIŞ.. BİR NİYAZ. HAKİKİ KUL OLMAYA ADANMIŞ BİR RUH HALİ.. KUTLARIM YÜREK SESİNİZİ.. İNNİ KÜNTÜMMİNEL ZALİMİN.. HEPİMİZ NEFSİMİZE ZULMEDENLER DENİZ.. RABBİM BAGIŞLASIN BİZLERİ DE.
Merhaba...... Temiz içsel anlatımlı duygular... Balıklar bizi saklamaz çünkü biz balıkları yok ettik..çevreyi,gönülleri yıktık.. O Yunus gib düşünenler azldı.
kalbin içinde gönül
gönlünde bir ben
benim içimde sen
sen de ben
kaybolayım
hemen
yar
ALLAH hepimizi Yunus gibi düşünenlerden eylesin Güzel gönlünüze selam....
LÂ İLÂHE İLLÂ ENTE SUBHANEKE İNNÎ KÜNTÜMİNEZ ZÂLİMİN
ALLAH desem.
Bir göl kıyısında bir ev
evin içinde bir gül
gülün içinde
bir kalp
kalbin içinde gönül
gönlünde bir ben
benim içimde sen
sen de ben
kaybolayım
hemen
yar
ALLAH
Yüreğinize sağlık inciler dökülmüş gönül kaleminizden,sevgilerin en yücesi Allah ve Peygamber sevgisi ile bütünleşmek ne güzel huzur verir insana,selam ve dua ile...
çok güzeldi.. resimde ki söz uygalamakta hep zorlandığım ama öğrenmeye çalıştığım bir davranış.. öfkeliyken susmam gerektiğini biliyor ama sustukça haksız ilan edildiğim için beceremiyorum..
Sevgi dolu bir okyanusta hissettim kendimi.. Küçücük bir su damlasıyım dolaşıyorum sakince.. Derin derin düşünüyorum bilinçle.. Kutluyorum arkadaşım çok beğendim dizelerini.. Sevgilerimle..
Hoş bir mecaz ile Cuma sabahına uyanmak Güzel.Ve güzel bir niyaz amin.amin amin İfade güzel, niyaz güzel, dua güzel. Ancak nerede ne kast ile yapılırsa yapılsın hata güzel değildir ."Okyonus " <okyanus>şiiri gölgede bırakmış.Müdehale ederseniz sevinirim.Allaha emanet olun selam ve dua.
Sevgili dost Yunusu yutan balık Rabbin emriyle onu korudu ya bizi koruyacak olan Rabbimiz için ne yaptık BU SUALİ KENDİMİZE SORARSAK rABBİM TEVBE KAPISINI KIYAMETE KADAR AÇIK TUTTUĞUNA GÖRE TEVBEDEN VAZ GEÇMEDEN RABBİM BİZLERİDE KORUR İNŞAALLAH SELAMLAR SAYGILAR
Hazret-i Yunus İbn-i Metta Alâ Nebiyyina ve Aleyhissalâtü Vesselâm'ın münacatı, en azîm bir münacattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır. Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'ın kıssa-i meşhuresinin hülâsası: Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümid kesik bir vaziyette
münacatı, ona sür'aten vasıta-i necat olmuştur. Şu münacatın sırr-ı azîmi şudur ki: O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti. Çünki o halde ona necat verecek öyle bir zât lâzım ki; hükmü hem balığa, hem denize, hem
geceye, hem cevv-i semaya geçebilsin. Çünki onun aleyhinde "gece, deniz ve hut" ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine müsahhar eden bir zât onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsa idiler, yine beş para faideleri olmazdı. Demek esbabın tesiri yok. Müsebbib-ül Esbab'dan başka bir melce' olamadığını aynelyakîn gördüğünden, sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için şu münacat birdenbire geceyi, denizi ve hutu müsahhar etmiştir. O nur-u tevhid ile hutun karnını bir taht-el bahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağ-vari emvac dehşeti içinde; denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahra, bir meydan-ı cevelan ve tenezzühgâhı olarak o nur ile sema yüzünü bulutlardan süpürüp, Kamer'i bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdid ve tazyik eden o mahlukat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lütf-u Rabbanîyi müşahede etti.
İşte Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'ın birinci vaziyetinden yüz derece daha müdhiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz, istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim heva-yı nefsimiz, hutumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hutundan bin derece daha muzırdır. Çünki onun hutu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hutumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor. Madem hakikî vaziyetimiz budur; biz de Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'a iktidaen, umum esbabdan yüzümüzü çevirip doğrudan doğruya Müsebbib-ül Esbab olan Rabbimize iltica edip
demeliyiz ve aynelyakîn anlamalıyız ki; gaflet ve dalaletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve heva-yı nefsin zararlarını def'edecek yalnız o zât olabilir ki; istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir. Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz'dan başka hangi sebeb var ki, en ince ve en gizli hatırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak, hâşâ, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette onun izni ve iradesi olmadan imdad edemez ve halaskâr olamaz. Madem hakikat-ı hal böyledir. Nasılki Hazret-i Yunus Aleyhisselâm'a o münacatın neticesinde hutu ona bir merkûb, bir taht-el bahir ve denizi bir güzel sahra ve gece mehtablı bir latif suret aldı. Biz dahi o münacatın sırrıyla
cümlesiyle istikbalimize, سُبْحَانَكَ kelimesiyle dünyamıza, اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّاِلمِينَمِينَ fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz. Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur'anın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılab etsin. Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvacı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur'an-ı Hakîm'in tezgâhında yapılan bir sefine-i maneviye hükmüne geçen hakikat-ı İslâmiyet içine girip selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur'anla, o terbiye-i Furkaniye ile; nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.
Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibariyle sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizazatından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrasından müteellim oluyor. Ve nasılki hurdebinî bir mikrobdan korkar; ecram-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasılki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasılki küçük bahçesini sever, öyle de hadsiz ebedî Cennet'i dahi müştakane sever. Elbette böyle bir insanın Mabudu, Rabbi, melcei, halaskârı, maksudu öyle bir zât olabilir ki, umum kâinat onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyarat dahi taht-ı emrindedir. Elbette öyle bir insan daima Yunusvari (A.S.)
LÂ İLÂHE İLLÂ ENTE SUBHANEKE İNNÎ KÜNTÜMİNEZ ZÂLİMİN
ALLAH desem.
Bir göl kıyısında bir ev
evin içinde bir gül
gülün içinde
bir kalp
kalbin içinde gönül
gönlünde bir ben
benim içimde sen
sen de ben
kaybolayım
hemen
yar
ALLAH
İlahi aşkın harı yüreklere düşerse, başka hara gerek yok, en güzel aşk Hakk'ın aşkı, o yeter bu dünyaya da ahirete de.. Gönlünüze sağlık, çok güzeldi anlatmak istedikleriniz, yürekten kutlarım, . Sağlıkla, sevgiyle, huzur içinde kalınız....
Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inni küntü minez zâlimiyn Bismillahirrahmanirrahim her hayrın başıdır düsturunca biz de Besmele ile başlayalım nasihate, Hamdü senalar yüce Rabbimize.Salât ve selâm Peygamberimize, Âline, Eshabına, hepimize. ...Ölüm, tek kelime ve iki hece..
“Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inni küntü minez zâlimiyn.” Hz. Yunus aleyhisselâmın tesbihi diye geçer.. Rivayete göre, Kurân’ın zâhirde algılanan anlamına göre… Hz. Yunus, insanlara ilâhi hakikatleri anlatmış; ama, insanlar bunu anlamayınca; anlatılanlara riayet etmeyince, O da kızmış... Onları bırakmış, bir gemi ile yolculuğa çıkmış... Bir müddet sonra, açık denizde iken gemidekilerden birinin eşyası kaybolmuş... Aramışlar eşyayı, Yunus’un torbasında bulmuşlar... Ve, “Bunu sen çaldın!..” demişler... Tabii ki, Yunus Nebi’nin hiçbir şeyden haberi yok!. Ama, gemi yetkilileri, suçun cezası olarak O’nu denize atmışlar... Hz. Yunus’u, büyük bir balık yutmuş... Balığın karnında iken Hz. Yunus, “ben ne yaptım?..” “Bir nebi olduğum halde niçin insanlara tebliğ görevimi terk ettim?..” diye hayıflanmış... Ve, yukarıdaki âyette geçen; “Ya Rabbi, ben nefsime zulmettim, zalimlerden oldum!.. cümlesini söylemiş.. Bunun üzerine balık karaya yanaşmış... Hz.Yunus, balığın karnından çıkarak insanları irşâd görevine devam etmiş... Hikâye ve rivâyet ve misâl yollu anlatım böyle! Öbür yanda, bir âyette şöyle der, meâlen: “Biz insanlara çeşitli misâller verdik. Bu misâller üzerine tefekkür edip, akıllarını kullanarak, bu misâllerle neyi anlatmak istediğimizi anlasınlar; diye”. Yani, ana olay o verilen misâl değil, misâlle işaret edilmek istenen manâ ve gerçeklerdir. Kurân, meselâ bu misâlle acaba neyi anlatmak istiyor?.. “Bunu anlayın, tefekkür edin, idrâk edin!..” diyor... Hz. Yunus, aldığı vahiy sonucu, insanların tanrılarına tapınmasının yanlış olduğunu; tanrılardan medet ummanın hata olduğunu; ne tür çalışmalar yapmak suretiyle, neleri elde edebileceklerini anlattı insanlara. Ama, bu konuda başarılı olamadı. Başarılı olamayınca da, bu başarısızlığı kendine mâl etti. “Hidâyet Allah’tandır!..”ın bâtından açığa çıkması gereken bir gerçek olduğundan perdelenmek suretiyle; insanlara anlatıp da inandıramamanın başarısızlığını kendinden bildi. Bu sebeple de insanlara yaptığı tebliğ işini bıraktı. Kendisini salıp koyuverdi... Kendini salıp koyuvermesi, “balığın karnına girmesi” diye anlatılan olayı meydana getirdi. Balık, Dünya’dır. Dünyayı temsil eder. Yani, Hz. Yunus kendini dünya işlerine bıraktı. Fakat daha sonra, dünya işleri ile meşgul iken, vahiy yollu Rabbinden bir uyarı aldı. “Hidâyeti ben veririm.. Sen hidâyet edecek değilsin!. Sen sadece bir uyarıcı, tebliğ edicisin.. Rasullerin görevi tebliğ etmektir, hidâyet etmek değil! Zira ancak, Allah’ın hidâyet ettikleri, hidâyet bulur. Hidâyet etmediklerini de ne kadar uyarırsan uyar, hidâyet bulacak değillerdir.” İşte bunu farkedince, yani, kendisinin hidâyet edici değil, uyarıcı olduğu gerçeğini fark edince, bu perdelenmeden dolayı: “İnniy küntü minez zâlimiyn.” “Ben nefsime zulmettim.. Nefsimin hakkını veremedim...” dedi. “Cenabı Hakk’ın bendeki zuhûr-u kemâli, tebliğ etmek üzeredir, hidâyet etmek üzere değil!.. Dolayısıyla ben, Nefsimin hakkını hakkıyla eda edemedim” diyerek yanlışını anladı.. Bu yanlışı anlamanın neticesinde ise, balığın karnından çıktı. Yani, Dünya ile uğraşmayı bir yana koydu. Yeniden, nübüvvet görevinin gereği olarak insanları uyarmaya başladı. Ve, ondan sonra da, o toplumdaki insanlar, Cenab-ı Hakk’ın hidâyeti ile, ihsanı ile birlikte, bir takım gerçekleri görüp, ona göre yollarını çizmeye başladılar. Burada, ibret almamız gereken konu: İnsanlara bir takım bilgileri aktarırken bizim sadece ilâhi hidâyete vesile durumunda olduğumuzu; “hidâyet”in yani, “sadece gerçek olanları görebilme” hâlinin, Cenabı Hakk’ın ihsanı ile mümkün olduğunu bilmemizdir. Biz insanlara gerçekleri gösteremeyiz!.. Ancak, onların gerçekleri görmeleri için birer vesileyiz, bilgiyi aktarırız. Cenabı Hak, dilediği kimsenin basiretini açmışsa, O da, bu basireti ile gerçekleri görür. İşte bu, “Hidâyet Allahtandır” gerçeğinin idrakidir.
mükemmeldi can kokulu dost kalem....selam ve duanın bereketi yüreğinden taşsın.
AMİN güzel gönüllü dostum cemi cümlemizin İNŞALLAH O güzel yorumunuz için size çok teşekkür ederim gönül dolusu sevgi ve selam olsun gönlünüze ALLAH'HA EMANET OLUNUZ DAİMA.
AMİN güzel gönüllü dostum cemi cümlemizin İNŞALLAH O güzel yorumunuz için size çok teşekkür ederim gönül dolusu sevgi ve selam olsun gönlünüze ALLAH'HA EMANET OLUNUZ DAİMA.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.