0
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1665
Okunma

(ben
rüzgarın savurduğu eylül yaprağı
umudun baharında yeni doğmuş
çocuk gülüşü
ve ben
dünyayı yerle bir eden
sevda/lı
fakat yapayalnız)
/biz yapayalnızız/
ne zaman geldim bu şehrin yangınına
kırıldı umutlarım
şık parke taşlı sokak aralarında
kaldırımlara yatırdım çocukluğumu
her biri musalla
bir uzun yol anlatırdı bana
kocaman bir ömrün
kendisine nasıl benzediğini
hangi mevsimden geliyordum
bilmiyordum
bilmiyordum hangi mevsimdim
-ve ne zaman geldim bu şehrin yangınına
tutanaksız, şahitsiz imzaladım ölüm fermanımı
gece alnıma bırakırdı yıldızlarını toprak bir evin çatısında
tandır kokan sabahlara uyanırdım kınalanırken gün
gülümseyen şafakla, yedi iklimden geliyordum
süzerek ayazları
neyi düşünsem neye baksam eksik kalır
kırık dökük kemanıyla
eteginde ne varsa döktü içimize yaşam
yüreklerin zarındayım
ne kadar zamanı tüketsek
sana söylediğim şarkının yıldızıyla
koşuyorum hiç durmadan
ne zaman geldim bu şehrin yangınına
bozuk akortlu bir piyanonun notasında sonlandı şarkım
sustu göğün kemanı, yağmurlar çamura bulandı
kustu öfkesini yaşam, şehrin göbeğinde
dilimde kırık ezgi
yaralandım
çocukluğumu
sana bırakıyorum
yanında nereye götürürsen götür
direncim seninle yakamozların arasında
senin saçlarında yıldızları tararken ellerim
bir çocuk soluğu kadar
nefes alamayan serçe kanadıyım...