8
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1546
Okunma
Saçı sakalı ağarmıştı ihtiyarın,
Beli de hafiften kambur,
Elinde asası,
Dilinde duası,
Kendince yürüyordu yolda,
Hiçbir araç yoktu,
Ne sağda, ne de solda.
Sessizliği bir motor cayırtısı bozdu,
Üstünde yeni yetme bir genç,
Ağzında da yana yatmış bir sigara,
İhtiyarın kulağını deldi,
Gencin attığı nara.
İçinden edepsizliğini geçirirken,
Dili isyan etti bu rezalete,
Daha fazla susamadı,
“Niye bağırıyorsun oğlum” demesiyle,
Gencin ani dönüşü uzamadı…
“Ne diyosun moruk”sözü çok ağırdı,
İnsan görüntülü hayvan,
Bununla yetinmeyip bağırdı…
“Sana mı soracaktık ne yapacağımızı,
Bize cebimizden çıkartma nacağımızı,”
İhtiyar dilinin başına açtığı işle şaşkın,
Durdu şöyle bir baktı iki yana,
Kimsecikler yoktu,
Kaldırdığı gibi asayı,
İndirdi kafasına,
Artık çocuk ne anlatırsa anlatsın,
Onu böyle yetiştiren babasına…
Başından akan kanla meşgul olurken,
Edepsizin teki,
Yavaş yavaş yürümeye devam etti,
Arkasına dönüp bakınca yerde oturan çocuğa,
Anladı ki bu iş bitti.
Nasihatın kar etmediği yerlerde,
Çözecek bir nesne vardır elbet sorunu,
Keşke olmasa bunlar ,
Ama gel gör ki hiç bitmez,
Hem kafası kırılacak,
Hem de kafayı kıracak odunlar…
Antakya /Hatay
16/10/2010
5.0
100% (4)