3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1370
Okunma
nisanın sonuna doğruydu
dağlar,alasını almış
bahara uyanıyordu…
köyün yakınında,küçük bir yamacın yanında durdu
epeydir doğmuştu gün
dürtüyordu toprağı
dumanlar çıkarıyordu…
tam da tüten tümseğe,biraz sokarak değneğini
aradığı yerdiki;
yere inerek üzerinden
eyledi eşeğini….
Hurcunu heybesini indirdi yavaş yavaş
çulunu serdi eğimine
güneş’in dik geleceği yere…
önce kâhrıbar renkli tütün çıktı çıkından
ses mecmuasının kaçıncı sayısı bilinmez
Bitlis bu;başka yere serilmez….
ana yük açıldı nizami
karamık çalısından kurutulmuş filizler
baş parmak kalınlığı,bir karış boylarında
aynı şekilde,kaideyle dizildiler…..
sağlamdı eşeğinin yeri,boynunda torbası
kalaysız küçük bir bakraç
yanıyor,çalı çırpı iki taşın arası
ve üstünde,sabahki öğün çorbası….
eğri eğri bıçaklar,törpüler ham sedefler
minyatür mengeneler
dizildiler birer birer…..
oynaştı endazeler,çalı kökleriyle epeyce
kocaman titrek ellerde,bilinmeyen hünerler
açığa çıktıkça,devleşiyordu Abidin
ağızlıklar,kirmenler…..
topal Abidin bu;
gururlu
onyedi sene askerlik
yenilgi tatmamış
emeğinden başka ekmeğe,el uzatmamış……………………….Kasım
Abidin amca;seni unutmuyorum.Mezarınada geldim,duydunmu beni.
5.0
100% (3)