3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1662
Okunma

Düşlerin intihar saatidir,
Umutlarla elele verip...
Akşam, şimdi hurdacıya verilmiş
Bir kitap hüznü taşır,kıyılara
İki satır arasındaki,
En uzak yalnızlık olursun.
Yaralı bir kuş gibi çarparsın,cama
Gözlerinden annenin ilk gençliği geçer,
Henüz sandık lekesiyle tanışmamış
İnce bir dantel oyası gibi.
Dudağının kıvrımdan dökülür,
Eksik bir gülüş karne sevinçlerinden kalma...
Hayatın boyunca hiç sevmediğin;
Kaotik mimarileri hatırlatan,büfenin içinde
Uzak bir akrabanın düğün hediyesi olan,
Kahve fincanlarının yanında durur günlerce
’Milli ve insani bakımdan fazilet olarak kabul edilen
davranışlarından ötürü...’
Sana verilen teşekkür belgen...
Kimse başını okşamaz.
Hala poyraz rüzgarları değdiğinde,
İnce bir çaresizlik gibi sızlar,
Eve sevinçle koşarken dizine aldığın
Ve hiç kapanmayan yaralar...
O mutluluktan hatırladığın bu sızıdır artık.
Mart sabahlarının ilk çiy tanesidir,
Şimdi gözlerinden düşen.
Hayatla ölüm çapraz kafiye oluşturur.
Dün ve bugün arasındaki karbon kağıdı,
Hergün biraz daha incelir.
Matematik derslerinde gizli gizli
Edip Cansever şiirleri okuduğun,
Yüzünde kır çiçeklri açtıran
İlk sevgini düşünürsün,
Geceden şarkılar seçtiğin...
Lunapark çocuklarından ödünç alınmış mutluluklar,
Çok geride kalmıştır artık.
Gece iyice çöker.
Beyoğlu’nun en kalabalık saatidir şimdi...
Üst katın balkonundan,bir şarkı yükselir;
’Kimseye etmem şikayet,ağlarım ben halime
titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime’
Kocasının gidişini bir türlü kabullenememiş,
Ve hala sofrayı iki kişilik kuran
Nazan abladır, istikbaline baktıkça titreyen...
Acı bir gülümseme geçer yüzünden,
Gamzemi ne çok severdi dersin.
Haziran rüzgarı ellerine,
Ölüm çelenklerinden dökülmüş
Beyaz bir karanfil bırakır,
Biraz ezilmiş
Biraz küsmüş...
Artık hayat da veresiye vermez mutlulukları.
Gelecek, yırtılmış bir harita gibi uzanır önünde,
Ne gideceğin yeri bulabilirsin
Ne döneceğin kenti...
En iyisi, kaybolup gitmektir karanlık gece treninin içinde...
Nazım’a...