2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2434
Okunma
Bir giz her mevsim
Kendi meyvasını açıklayan
Ve metal bir çığlıktır zaman
Ömrümüzün talanında
Issızlığımızda yankılanan.........
Tuttuğumuz yasların kehanetinde
Nüshalaşmış ilişkilerin derin kederlerinde
zor yılların yorgunu gövdemiz
bir “hiç kırıklarıyla” titreyen sesimiz
ve kendimize sakladığımız hüznümüzle
kimseye okutmadığımız bir mektup gibi yaşadığımız ömrümüz
hala acemidir ten ikliminin meyvalarını dişlemekte
çünkü biliriz;
ruhumuz meyvayı değil,
zehirini sevmekte....
yaşama telaşının galeyanında,
onarılmaz acılar tattığımızda,
ve hiç yoksunmadan,
durmadan;
ölümüne yaşadığımızda,
bir siren sesi gibi
göz ucuyla yakaladığımız kayan yıldız gibi,
birdenbire;
geceden arta kalan rüyayı hatırlar gibi
geldiğinde hesaplaşma vakti
anlarsınız ki, hayat;
maskesini kaybetmiş bir yalan
ve şimdi iklim borandır;
kanınızı donduran........
Artık önemi yoktur ezberinize aldığınız kırçiçeği isimlerinin
şiirleriniz soğuk bir damgadır tarihinize vurduğunuz
ve yüreğinizin coğrafyasında sakladığınız eski aşklar
yatağını bulmuş nehirler gibi akıp gitmiştir
size kalan;
en derininden bir ah çeker gibi;
o şarkıyı söylemektir.......
Herşeyi bağışlatan uzaklıkların
ve aşkın bilinçaltında yatan tüm duyguların sağlamasında
elimizde kalan;
derin bir iç çekiş gibi kabullenmektir;
biz aşk denen meyvanın zehirini sevdik
siz de bilirsiniz ki;
biz aslında
kendimize zehirdik....!
Bilme vaktidir;
ne kayan yıldızların en büyüğüyüz
ne de koparılan çiçeklerden “ortanca”
sunulan zehirin şehvetinden
hesapsızlığından, tarifsizliğinden
sakınmadan ve korkmadan
aldırmadan iç kanamalarımıza
tüm cüretkarlığımızla
bir mezar yalnızlığı vaktinde
kendi kendini sokan bir akrep gibi
o zehiri yeniden içeceğiz
ve o son dozu
akşamdan kalan bir yıldız gibi bekleyeceğiz......