37
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
2368
Okunma

Tanrı sormadan alınca babamı benden,
anladım...
bütün içinden prenses geçen öykülerin düzmece olduğunu.
oysa gençliğimi ben dizlerine yatırmıştım;
öpüp beni prens yapmasını beklediğim prenseslerin.
Topaçlarım vardı.
allı pullu rengarenk topaçlar
hepsini babamın aldığı,
telden yapılmış direksiyonları ile tahta arabalarım
çalıp güpegündüz gökyüzünden, taşıyorlardı ağır kanamalı hayallerimi.
ben hiç büyümek istemedim ki ,
gösterin bakalım hani evraklarınız, hani imzam ?
ben mi inandırdım kendi kendimi kaderleriniz olduğuna ?
köşe başlarındaki kestanecilerin ben mi düşürdüm kasketini
banane kellerse,
simitçi tezgahlarının üç ayağı varmış.
mısır tarlalarının emekçilerinin teri kaynarmış mısır arabalarında,
banane !
hepsini çaldınız gökyüzümün.
yerli yersiz gözyaşlarımla ıslatıp,
siz astınız beni yeryüzüne, omuzlarımdan yakalayıp.
Ben alfabede gemiler aradım kurşun kalemlerimle tarayıp
yoktular.
yanık koktu saçlarım.
duvarlarımı boyadım renklerinizin üzerinden aşıp
üstüm başım kırmızı
kırmızı, aşk rengi
aşka muhtaç olanların rengi kırmızı.
ÜŞÜYORUM....
hadi gir koynuma Hera,
sen aşka inandırdığında İzmir di adı
dönmemişti Efes harabeye
Lidya lılar atmamıştı dünyaya en büyük kazığı
ruhum saksıya hapis edilmiş bir spati
yapraklarımı say bak
temizleme sakın bırak.
beni alnı kirli bir çocuk kirletti boğaziçinde
bir balık lokantasının taşlarına oturmuşken, oturdu içime
elleme ne olur, kalsın Hera
sen sadece saksılarımı boya beyaza, kahve rengime inat keyiflerle
hayallerimi bulmak için atladım ben denize
kuş tüyünden serin şimdi Ege
yüzüldükçe, tüm geçmiş hikayelerimden sarkıyor etlerim
öpme !
dudaklarını kaybedersin,
mühürlü denizlerimde.
daha fazla yaklaşma, koynumda kal Hera ,
çalakalem kal.
5.0
100% (23)