Köylü araştırıp incelemeden
Demedi hiç “Dilim yandı önceden”
Bakmadı eli mi, kolu mu uzun?
Kime emanettir koyunum, kuzum?
Sürüsünü verdi Cingöz Çoban’a
Sonra tevekkülle! yattı ardına
Çoban; Öğrenmeden kaval çalmayı
Öğrendi koyundan yünün yolmayı
Tez sürede aklı erdi hinliğe,
“Satsam her birini beşibirliğe
Kurtulur dağların garipliğinden,
Tadarım zenginin! necipliğinden! ..
Bir gün kuzu sattı, diğer gün oğlak,
Cebi para gördü. “Oh! ... Pek de sıcak”
Bu arada kurda verdi sus payı...
Kuyruk, işkembe, baş, dört de ayağı
Koyunları güttü! türkü çağrarak
Rahat rahat yattı, döşek yumuşak
İlkbahar, yaz, geçti, güz gelip çattı,
Köylünün kafada şimşekler çaktı
Sürüyü saymaya dama girince
Koç, kuzu nerede? Şaştı hal nice?
Çobanda
yalanın bini bir para
Kanıp gitti hemen benim fukara
Akıllandı sanma, bizim köylümüz,
Herkesi kendince bilir: Tertemiz!
Cebinde ne varsa yine sürüye
Verdi de çobana sundu hediye!
Oysa yaşananlar farklı değildi.
Çoban afiyetle sürüyü yedi.
“‘Benim köylüm sormaz, anlamaz, bilmez”
Çobanda zihniyet yerleşmiş bir kez
Köylüyse çıkardı onu çok haklı
Kullanmadı asla düşünme hakkı
Övündü hep “Benim dağ, benim sürü
Lakin,
Çobanı seçmeyi bilmedi köylü...