14
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
2895
Okunma

zamansız uyandırılan bir sabahta düşürdük yarınını kaybetmiş günlerimizi
ben yedisinde öksüz kalmış mumlarını söndürüyorum hala ömrümün
sen detone bir şarkının nakaratında tekrarlanan saatlerimi topluyorsun
ardına düşüp fallarda iyi niyetle söylenen uyduruk cümlelerin
inancını yitirmiş bir mucizenin kulağına fısıldıyoruz iyi dileklerimizi
oysa kalbi yeşil yosunlar kaplamış kirli bir deniz dibiyim
yüzeyimde çırpınan isimsiz ölü balıklarım
pullarıma zamansız ölüm meleği konmuş gibiyim
üzerime gölgesi düşen güneşe bile dokunmaktan korkarım
belki de gökten hiç düşmeyecek üç elmanın kurtlanmış hikâyesiydik
ben korkularıma yenik düşen karanlık elbiselerini giydirirken gecenin
sen tuvâle utangaç yanlarınla durmadan açık maviler çiziyordun
aslında sahibince şansızlıkla yazılan böyle tatsız bir şiirin özetiydik
ne ben satırların yarattığı mutsuz sonları dize getiren kahraman
ne de sen masalın sonunda Mecnun’u çöllere düşüren Leyla olabildin
hafızasını kaybetmiş bir biyografide kalbi duran saatlerdik
künyesi dağılmıştı cenazesi erken kaldırılan ömrümüzün
cehennemi kiralık iki dünyanın gönüllü mültecisiydik
sabrını yitirmiş durakların dudağına oturup
toprağımıza dervişlerin dilinden okunacak
umut filizlenen bir fatiha menekşesi bekledik
şimdi;
alnımda ki çizgilere kalbimden çıkan kanla bir tufan başlattım
ruhumun ikiz kardeşiydi ay bulanmış gözlerim
yaşam kaç merdiven
ölüm kaç meridyen
ve dört mevsim kaç farklı serüven taşır bilirim
ben kutsanmış yalnızlıklar varisi
imkânsız aşklar havarisi
ölümün ağlayan sesiyim
aşkım kadar nefretim
aklım kadar deliliğimde büyüktür
bakmayın her hikâyenin sonunda gömüldüğüme
son sözüm mezar taşına düşmeden
yeniden dirilirim
göçebeliğe tutkun karlı bir dağdır yüreğim
sevmesini bildiğim kadar
sevdiğim için ölmesini de bilirim
Faik Danışman