0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4542
Okunma

Gözyaşı şişelerini bilir misiniz?
Asırlardır farklı medeniyetlerce farklı zamanlarda,
bazen ölünün arkasından dökülen ve mezara gömülen acı gözyaşları için,
bazen savaşlara ve uzaklara giden baba ve kardeş için,
bazende birgün gelir ümidiyle bırakıp giden veyahut hiç ümit vermeyen sevgili için dökülen gözyaşlarını saklamak için yapılan zarif ince ve ufak kaplardır.
gözyaşı dolu olan bu şişeler, sevginin, özlemin, hasretin bir göstergesiydi.
Birde güzel hikayesi vardır;
Mezomorta Hüseyin Paşa seferden döndüğünde hanımı Hanife Hatun, Hüseyin Paşayı kapıda karşılar.
Beklerken biriktirdiği göz yaşlarını Hüseyin Paşanın ayaklarının dibine kapı eşiğine döker.
Hüseyin Paşa basmaya kıyamaz ve Hanife Hatun’un elinden aldığı şişeden bir damlayı Hanife Hatun’un yanak üstüne damlatır.
Daha sonra ordaki damlayı dudaklarıyla alır.
Allah senin hasretini bir daha göstereceğine şu damlaya muhtaç bıraksın razıyım der ve sarılırlar.
Bir zaman makinesinde…
Tarihin tozlu sayfalarında…
Hayat buldu bedenim,
Anadolu topraklarında.
İşte Anadolu’dayım
Bir garip mezar başında…
Acılar oyulmuş
Şu lahit taşına.
Acılı ruhlar
Çekilirken bedenlerine
Birer gözyaşı şişesi
Hediyesidir ölenlerine.
Kiminin kardeşi yitmiş
Kiminin de eşi…
Kardeşler, babalar
Oğullar arkasından
Ağlar yürekler,
İspatıdır şu gözyaşı şişeleri
Billur gibi yüzeyi solmuş,
Acılarıyla beslendiği
Gözyaşları dinmiş.
Acılı ruhların her biri
Bir yana sinmiş.
Saklanmaz oldu artık
Gözyaşı şişelerde.
Kısa süreli hüzünler,
Buruşturulup atılır oldu,
Kağıt mendillerde.
Dejenere olan
Hayat değil, bizlerdik.
Bir solukluk ömrümüz vardı,
Yalanlar içinde tükendik.
Sen yine de;
Akıt gözyaşlarını yüreğime
Gözyaşı şişen ben olayım.
Doldur yüreğimi,
Gözyaşlarında huzur bulayım.
AKYOL