22
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
4245
Okunma

1970’lerin başında Türk Sineması daha önce hiç rastlamadığı türde filmlere sahne oldu.Beyazperde’de sadece yakışıklı adamların,güzel kadınların peri masallarını,güçlü kuvvetli jönlerin kahramanlık serüvenlerini izleyen seyirciye Yılmaz Güney,halktan insanların yer aldığı öyküler sundu.Evinde aşçı,uşak olan tipler yerine üç kuruş paraya çalışan ,arabacılık yapan,kara kuru bir adamı koydu mesela filminin merkezine.Mutlu sonla biten Yeşilçam klişelerinin daha taze olduğu o dönemlerde filmlerine en karamsar ve dolayısıyla en gerçekçi öyküleri yerleştirdi.
Yılmaz Güney’in bu gerçekçi ve evrensel sineması ile Türk Sineması bambaşka bir boyuta ulaştı.Çok daha kaliteli ve özgün filmler çıktı ortaya.Onun çıktığı döneme kadar sadece Metin Erksan’ın Susuz Yaz ve Yılanların Öcü dışında pek suya sabuna dokunmayan yönetmenler,ardı ardına "halkı" anlatan gerçek öyküler anlatmaya başladılar.
Tecrit edilmişken,
Kaç acının rengi söküldü gözlerinden?
Tutuşmuş kirpiklerin,
Yassını tutmamıştı
Yarpalı ay’ın.
Herhalde çocukluğunun gülücüklerinde fire verdi
Endamın.
Serpildi tüm Anadolu’nun tenine ruhun.
Umuttun
Ecnebi edildiğin memleketine
Bedeninin astarına değmiş umut
Süsünü verdiğin umutsuzluk
Çile buyurur zamandan,
Saatler yelkovanın yaltakçısı iken
Özgürlüğün böğründe açılır,
Umutsuzlara.
Nar çiçekleri büyür prangalı bakışlarından
Nineler saçlarından sağar tüm dedelerin kasvetli duruşunu.
Zaman sana en dar tabuttu
Ölüm tel örgülüyken
Umutsuzların mabedinde,
Kefen sarkıtılmış düşler salıverdin.
Tuz yaladıkça yaraların
Merhemin olur tüm çığlıkların
Düşünde bir kelepçe
Gırtlağında bir mahkum doğuyor
İnfilak ediyor umutlarını, kargalar
Kör parmaklıklarda
Cani adımlar yankılandıkça kulaklarına
Şehrin orucu bozulur yalnızlığında
Radyolarda silah sesleri,
Eski bir fotoğraf,
Kabzası ile parçalar yüreğini.
Debelenen umutsuzlukların çığlığında
Firari umutlar tirşeleşir bedeninde.
Kaç küsür umut var?
Taçlanmış yüreğinde
Deniz sessiz ağlamalarda çömez dalgalarla
Yağmur,
Bulut,
Umut, yarım gölge
Umutsuz yamalı hüznün
Bekler şimdi
Umutsuzlar rıhtımında
Sekte edilmiş umutların
Yangın çağırırken
Acıların şehri Grozni’den.
Hangi esrarın belası düşürdü saçlarına dumanı?
Yılmaz Güney’e dairdir.