26
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
2497
Okunma

içimdeki zindanı aydınlığa çeviren gözlerini ört üstüme
parmaklıklar parmaklarımı kemirirken dinle dilimdeki türküyü
gök yüzünü büyütürken ölüme yaslar gibi koy başını göğsüme
düşün ki nasıl yarattık etsiz kemiksiz ölümsüz bu öyküyü
ahh! ömrümün gönüllü kahini
bil ki
tellallar binip atların terkisine
sevdayı dört nala kıyamete sürerken
ayak dibinde vakitsiz ibadete dururum
melekler kızgınlığı keşfedip sur’a üflerken
göğsünde yeni doğmuş çocuğum
kapatıp gözlerimi saçlarında uyurum
kalbimdeki sevdayı gözlerimdeki düşmanla takas etme yorgunluğum
evliya sanılan eski bir mezarın üzerine kurulmuş ıssız bir şehirim
balıksırtı hayatlara diyeti ağır sancılı depremler doğuruyorum
deniz tuzuna hasretle yol arayan kızıl rengi bir nehirim
hangi oltaya düşsem hiçliğe dönüşen kendimi çekiyorum
yasımı kurutmadan dizlerine kapanıp kendime ağlıyorum
kaç sokağa acı ördüğümü
ve toprağa ölü gömdüğümü
kaç batımsız gün gördüğümü
yaşımı unutmadan kaç yüzyıl bedensiz yaşadığımı saymıyorum
.............................................................................
..........................................................................
Faik Danışman