32
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
3612
Okunma

burası karanfil sokak
hani Arnavut kaldırımlarında adı geçen
bir makinenin dişlileri gibi iç içe geçirilmiş taşlardan yollar
ve her taşın arasından nefes almaya yeltenen yeşil çimenler
adım başı seyyar satıcı
umutlu gözlerle bakan yaşlı kaldırımlar
baş harflerini yazıyor yine yaramaz çocuklar
ve nasıl da homurdanıyor rengini kaybettikçe yeşil lambalar
geçtikçe önünden tek katlı
iki pencereli ahşap evlerin
sizi el sallayarak karşılar
balkonda aile boyu rengarenk çamaşırlar
kalbinizi dinleyip seçerseniz belki
uzun zaman sonra çocuk olmayı
belki yeniden başarabilirsiniz
bir saklambaç oyununda
kaybettiğiniz ruhunuzu geri almayı
Yasemen’i mi merak ettiniz?
fazla gözlerinizi yormayın
hiç olmayan bir şeyi zaten göremezsiniz!
gün ertesi bir tebessümdü içime düşen çocuk
çaydan çıkan ikindi
akşama hazırlanan kadındı güneş
kırmızıdan fırça darbesi almıştı hafiften
kalan sarıyı süpürürken yıldızlar
cadde boyu çapkın kaldırım
yine yuvalarına geç kalmıştı hovarda kuşlar
heyecana yenik düşmüş bir zaman dilimi
muhtemelen dört suları
saksıdan el sallıyor yine adın
Yasemen!
berrak bir cam kenarı
perdesi keskin dallarda yırtılmıştı yüzünün
bedeni zengin
yüreği fukaraydı
kızıla yakındı acemice boyadığı saçları
kulak arkasına düz
şakağına birkaç dalga yapardı
her gece bir serçe konup omuzlarına tarardı
tutamadım aklımda rengini gözlerinin
bildiğim ışık vurunca yeşile çalardı
içine girdiğimde dışarıda kaldığım bir yalnızlık kokardı
dışarıdayken karanlık sarardı
uyurdum
göğüs kafesimden garip ateşler çıkardı
büyürdüm
ondan dinlerdim kahramanı ben olan masalları
gündüz kuşanıp en dikenli yanlarını adam olurdu
gece çıkarıp ıslak mendillerini koynuna bir adam alırdı
alt dudağında diş ısırıkları kalırdı
feciydi yanakları
bağırmaya yeltenen hücrelerinin gırtlağını sıkardı
susmak için kullanırdı her sabah sokakları
inadına sevmezdi her kadın gibi altınları
yüreğinde koca bir altın taşırdı
uzundu inceydi
ağırdı adımları
taktığında öfkeli bakışlarını
bir tanrıçayı andırırdı
göz kapaklarını indirdiğinde
bütün melekler onu kıskanırdı
bir duvar dibinde topraksız açmak kaderiydi beklemenin
öyle duasız
böyle rüyasız
günahına düşmüştü ceddine boyun eğip zorla sevmenin
eyy! sokağımın tımarhaneye düşmüş çiçeği
mecburiyetimin mahcup kıblesi
yasemen
bak! üstüme bir ay düşüyor ışıkları sönünce evlerin
dokunsam rengi solar yaprağının bilirim
kırılganlığını boynuma dolasan uzar belki de ömrün
biriken şekerini toplasan gün boyu dudaklarımın
ve umudunda uyusam rengarenk bir iklimin
Yeniden penceremde Yasemen açar mı her sabahım
Ahh! Yasemen
sabah toprağına yağmur
köklerine kar
yatağına bahar olurum
içime bırak bu mevsim tohumlarını
soluğunu keseceğim söz
sen gelmeden sancıyan doğuşlarımı
Faik Danışman
5.0
100% (15)