karşısındaydım ihanetin ben
tek başınaydı acımtrak hüzünle
söyledim en onmadık laflarımı,
fısıldasın diye sesiyle rüzgarın
"öl bana"
sahipsiz bir mezar taşı gibi bıraktım hiçkırıklıklarını
kara kaygım
bedenimden
geceye sümbül ağaçları arasından
düşbozuğu yüzlerin derme çatma telaşıyla düşüverdi
şakağıma dayıyorum baş parmağımı
tetiğe basarmış gibi yapıp örseleniyorum
duraklarca sensiz yorgunluklarım
dibini görüyor üç-beş kadeh ötede
yüzünün uçurumundan atlıyorum sonra
gözlerimde poyrazın kuruttuğu gözyaşları
selâlar okunuyor sabaha yakın cüzzamlı saatlerde
sonra bir kepenk sesi boylu boyunca
geceyi yırtıyor
ah yine de
damarlarımdan dökülen kanla örsem kazağını
yakışmayacak sana biliyorum
bilinen sonu başlatmaya az kaldı
sadece dilime kekremsi bir soru işareti taktım
sorarım sizlere
namlusu soğumamış silahın çeliği yakarken bedenimi
son hissedeceğim şey yine acı olur mu syrus