12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1289
Okunma

kağıtttan gemilerim vardı benim
bir de giymeye kıyamadığım kırmızı pabuçlarım
küçüçük aynalara sığdırırdım yüzümü
pencere tülleri duvak olurdu salkım saçak
gelin olurdum kınasızdı ellerim
büyüdüm!
okyanus dolusu taştı gözlerim
ya yüreğim ?
virane eski evler gibi
ahşap merdivenleri kırık dökük
her bir ayak izi ise hâlâ sıcak
artık dumanları tütmez bacaların
arnavut kaldırımlarıysa yok olmuş
adım adım yalnızlık döşendi şehrime
sokak lambaları bile uzak birbirine
öyle ki her bir anı kaybetmiş gölgesini
tarifsiz acılardı altın kafeslerde yaşanan
bir bir yanan her ışık
aslında aydınlatmazdı karanlığı
kayıp giden yıldızlar gibiydi oysa hayatlar
biri diğerinden habersiz
ne uğruna yittiği bile belli olmayan
ve biz
adına aşk denen bir yalana inandırmıştık kendimizi
oysa çocukken aşk başka birşeydi
buğulanan cama kalp çizmek
ya da ağaçlara baş harf kazımak gibiydi
şimdi barınaksız tüm çiçeklerim
koca bir ormandı feda ettiğim
gök/yüzüm parçalı bulutlu
fırtınaların sağanak geçişinde kirpiklerim
kırık bir gökkuşağı gibi gülüşlerim
sinemde yarım bir tebessüm
beni bana sormayın
meçhuledir gidişim
...
Gülay Bulut