bozkırlarda direnen
isyankar karçiçeklerinin nesliydi
yine de korkardı gökgürültüsünden
gülümsemeyi özlemekten korktuğu kadar
usul usul yağmur yağardı saçlarına
yapayalnız geçerken toprak kentleri
kartal kuşunu severdi en fazla
dağlara yaslanmayı geceleri, boyluboyunca
coşkun bir ırmak gibiydi
ve her mevsim serin
ama akamadı hiçbir zaman düz ovalarda
yine de topuklarını ezerdi keje
hiç acımadan topuklarına
şarkılar beslerdi çoğu
zaman dudaklarında
bir ceylanı büyütür gibi
kırsalda erguvanlara sarınır gibi
sarılırdı yangınlara
hep bir devrimciydi keje
bazense
kadın samanyoluna
sevdalanırdı arasıra
eski bir mecidiye çıkarıp öperdi
hiç silahı yoktu, olmamıştı da
yine de başarırdı beslenmeyi dağkırlangıçlarıyla
/üzülmeyi başarabildiği kadar doyduğuna/
gökkuşağı’nın
yağmurdan sonra görülüp
uzun süre kaybolduğu masallardan çıkıp gelmişti sanki
yine de öykünmedi
yıldızların tenhalığına
güneşle birbaşına uyuma hayali de olmamıştı
özgürlüğün reşit olduğunu haykırmak istiyordu yalnızca
bir de yürümek saçlarında
mor menevşe gölgesiyle sokakları
Devin Karaca